ANA OKULUNA BAŞLARKEN

Her yeni durum gibi, çocuğun okula başlaması, uyum sorunu ortaya çıkartacaktır. Çocuklar anaokuluna ilk geldiklerinde anne-babalarından ayrılmak istemez, sarılıp, ürkek gözlerini çevrede gezdirerek, içeri girmekte direnirler. Bu süreç, her çocuğa göre değişir. Bağımsız, kişiliği gelişmiş, güven duygusu pekişmiş, anne-babasının belli saatte gelip kendisini alacağına inanan öğrencinin uyumu daha kolay olur. Başlangıçta çocuğun gösterdiği tepki, okula karşı değil, anne-babadan ayrılmak istemediğindendir. Okula başlamak, "tek başına lığı" yaşamak ilk anda her çocuğu zorlar.

Çocuğun okula uyum sorununun çözümünü çabuklaştırmak konusunda yardımcı olabilirsiniz.

Okul hakkında çocuğa açıklama yapmak ve okulu tanıtmak uyumu kolaylaştırır. Okulun her gün gidilmesi gereken belli bir oyun, arkadaş ve eğitim ortamı olduğunu anlatmalıyız. Ancak bu açıklama abartılmış, yanlış bilgiler içermemelidir. Aksi halde çocuk, kendisine anlatılanları okulda bulamayacak ve okula olan güvenini kaybedecektir.

Çocuğun okulu tanıması, nasıl yemek yiyeceği, tuvaleti gelince kime başvuracağı gibi konularda temel kaygılarının giderilmesi ortalama 15 günü alır.

Bu süre içinde çocuğun okulda kalışı 1-2 saatten başlayarak tam güne çıkarılmalıdır.

Uyum sağlama aşaması boyunca gözlediğimiz tepki çeşitleri şöyledir:
• Çocuk gayet ilgili ve rahat başlar.
• İlk üç gün ya da bir hafta ilgili ve istekli gelir. Okul, onun için park gibidir. Ama sonra biraz da annesi ile birlikte olmak ister. Sürekli okula gelmenin anlamını yeni kavrar ve tepki gösterir.
• Çocuk en baştan itibaren anneden ayrılmak istemez. Sınıfa, yanına çağırır, annesinin yedirmesini ister, uyumak ister, ağlama gözlenir.

Son iki durumda ailenin göstereceği kararlılık, sabır, okul öncesi eğitim ve kuruma gösterdiği inanç çocuğun uyumunu kolaylaştırır.

Büyükanne-büyükbabalar torunlarına karşı daha zayıf davranabilir, çocuklar da bu zayıflıklardan çok iyi yararlanabilirler. Bu yüzden, aynı kararlılık çocuğu okula alıştırma sürecinde, yanında bulunan büyüklerde de olmalıdır.

Çocuğun okula başladığı ilk gün pazartesi veya salı olmalıdır.

Çocuğun okul hakkındaki olumsuz düşüncelerini anlatmasına olanak verilmesi uyumu kolaylaştırır.

Veli, okul ve personel hakkındaki olumsuz duygu ve düşüncesini çocuğun yanında konuşmamalı, yönetimle mutlaka iletişim kurmalıdır.

Çocuk on beş gün geçtiği halde aşırı ağlama, gece alt ıslatma, içe dönüklük, saldırganlık, arkadaş ilişkilerinde kopukluk gösteriyorsa, bu onun henüz okula hazır olmadığını gösterir. Bu durumda, 3-4 aylık bir süre okula ara vermek ve çocuğun biraz daha olgunlaşmasını beklemek çok daha yararlı olacaktır.

AİLE TOPLANTISI

Aile, toplumların temel yapılarıdır. Aile toplumların gelişmesini, geleceğini belirlerler. Sevgi, saygı, hoşgörü, birlik beraberlik, kardeşlik, dostluk, arkadaşlık gibi olgular insanlık için çok önemlidir. Bütün insanlar bu olgulara sahip olmayı ve diğer insanlarda da bu olguların olmasını isterler. Bu olguların oluşması ailede olmaktadır. Bu nedenle bireylerin kişilik yapılarının oluşmasın da aile çok etkilidir.

Ailede demokratik ortamların oluşmasının bir yolu da aile toplantılarıdır. Aile toplantısı, aile üyelerinin karar verme işleminde eşit haklara sahip olması, aile içinde demokratik ilişkilerin gelişmesini sağlar. Aile toplantıları bütün aile üyelerini kapsayan düzenli bir toplantısıdır.

Aile toplantısında amaç:
- işitilmek,
- birbiri hakkında olumlu duyguları ifade etmek,
- birbirlerini teşvik etmek,
- yapılması gereken işleri planlamak,
- kaygıları, duyguları, şikayetleri ifade etmek,
- çatışmaları çözümlemek,
- aile eğlencelerini planlamaktır.

Şimdi, aile toplantılarına ne zaman başlanmalı konusuna değinelim.

a) Aile toplantılarına ne zaman başlanmalıdır?

Aile toplantılarının başlanması için kesin bir tarih vermek mümkün değildir, bu aileye bağlıdır. Anne baba aile toplantılarının amacını kendi aralarında açıklığa kavuşturmuşlarsa, birbirleriyle ve çocuklarıyla eşit koşullar içinde davranmaya hazırsa toplantılara başlanabilir. Toplantıların başlamasında zorlama olmamalı isteğe bağlılık esastır. Ayrıca aile toplantılarına başlanması için herkesin katılması beklenmemelidir.

Çocukların da toplantıya alınma zamanı vardır. Çocuklar, kendilerini ifade etmeye başladıklarında toplantıya alınabilirler. Çocuklara aile toplantısının önemi, amacı anlatılmalıdır. Çocuklara da herhangi bir zorlamada bulunmamalıdır.

b) Sadece bir ebeveynle ile toplantı yapmak

İdeal olan aile toplantısı muhakkak ki herkesin katıldığı toplantıdır. Ama yinede ebeveynlerden birisi toplantıya katılmak istemeyebilir, bu toplantının yapılmasına engel değildir. Aile toplantısının amacı anlatılır, isteyen katılır.

Tek ebeveynli aile toplantılarında, var olan ebeveynle çocuklarla ortak konular görüşülür. Eğer çocukların öbür ebeveynle sorunları varsa bunlar başka bir zaman halledilir. Bu durumlarda ebeveyn çocuklara seçenekler sunmalıdır. Eğer eşlerden birisi ayrı ise bu durumda ayrı eşle ilgili sorunlar görüşülmemelidir, çünkü aile toplantıları beraber olan aile üyelerini ilgilendiren konuların görüşüldüğü yerdir.



c) Küçük çocuklarla aile toplantısı yapmak

Çocukların aile toplantılarına kendilerini ifade etmeye başladıklarında girebileceğine daha önce değinmiştik. Çocukların bulunduğu aile toplantıları çok uzun olmamalıdır. Çocukların katıldığı toplantılar kısa ve basit konuların görüşüldüğü yer olmalıdır. Böyle olmazsa çocuklar toplantılardan sıkılabilirler. Çocukların yaşları büyüdükçe toplantılar uzun tutulabilir.

d) Aile toplantısını başlatmak

Aile toplantılarını başlatmanın çeşitli yolları vardır. Ailenin yapısına göre bir yöntem seçilmelidir. Bu yöntemlerden birisi resmi toplantı başlangıcıdır. Bazı çocukları resmi olaylar daha çok etkilemektedir. Toplantıya resmi olarak başlamak toplantının önemini arttırmaktadır.
Toplantıya resmi bir başlangıçta toplantının amacı ve yöntemi anlatılarak başlanmalıdır. Resmi bir toplantıda gündem oluşturulur ve gündemde:

• Bir önceki toplantı tutanaklarının incelenmesi,
• Daha önce alınmış kararların değerlendirilmesi ve halledilememiş konuların görüşülmesi,
• Yeni konular,sorunlar, şikayetler,
• Aile eğlencelerinin planlanması,
• Toplantının özetlenmesi,
• Kararların uygulanması için herkesten söz alınması bulunmalıdır.

Eğer toplantıya resmi bir başlangıç mümkün değilse toplantıya ilgi çekici bir olayı görüşmek için başlanmalıdır. Örneğin hafta sonu ne yapılacağını görüşmek için aile üyeleri toplanabilir. Böyle bir olay aile üyelerinin ilgisini çektiği için toplantıya katılmalarını sağlayacaktır. Böyle bir toplantıda örneğin piknik yapma sonucu çıktıysa piknik için görev dağılımı yapılmalıdır. Böylelikle çocuklara sorumluluk verilerek kendine güvenleri geliştirilmiş olur.

e) Aile toplantıları için klavuz
Aile toplantılarının verimli olması için bazı konulara dikkat edilmelidir. Bunlar aşağıda açıklanmıştır.

1) Önceden belirlenmiş zamanda düzenli olarak toplanmalıdır: Böylece aile üyelerinin toplantıya katılma olasılığı arttırılmış olur, zamanlarını planlarlar. Toplantı zamanını bilen aile üyeleri toplantıya hazırlıklı gelirler.
2) Toplantı başkanı dönüşümlü olmalıdır: ilk toplantı bir büyük tarafından yönetilmelidir. Ama daha sonra toplantı başkanı dönüşümlü olmalıdır. Küçük çocukların toplantıya başkanlıkları bir büyüğün yardımı ile olmalıdır.
3) Aile toplantılarında tutanak tutulmalıdır: Toplantıda alınan kararlar bir yere yazılmalıdır. Böylelikle ilerde çıkabilecek bir karışıklık önlenmiş olur. Toplantılarda yazıcı bulunmalıdır.
4) Toplantı zamanı planlanmalıdır: Toplantıların verimli olması için toplantı belli süre içersinde olmalı ve bu süre etkili kullanılmalıdır. Gündem dışına çıkılmamalıdır.
5) Herkes tartışmaya katılmalıdır: Toplantılarda herkesin görüşü alınmalıdır. Eğer herkesin görüşü alınmazsa demokratik bir ortam olmaz.

6) Yakınmalar sınırlandırılmalıdır: Toplantılar yakınma saatine dönüştürülme-melidir. Sorunlar ortaya koyulmalı gerçekçi çözümler aranmalıdır.

7) Ev işlerinin dağıtılmasında işbirliği yapılmalıdır: Evde yapılması gereken işlerin listesi yapılmalı ve bu listeye göre görev dağılımı yapılmalıdır. Ev işlerinden zor olanları büyükler almalıdır.

8) Anlaşmalara sadık kalınmalıdır: Toplantıda alınan kararlara uyulmalıdır. Çünkü alınan kararlara uyulmazsa toplantının güvenilirliği kaybedilmiş olur. Aile toplantılarında alınan kararlara uyulmadığında mantıklı sonuçlar uygulanmalıdır.

9) Toplantıların güvenilir olması sağlanmalıdır: Toplantının güvenilir olması toplantı kararlarının uygulanması ile ilgilidir. Toplantıda alınan kararlarla ilgili bir şikayet hafta içinde değiştirilmemelidir, kararlar sadece aile toplantısında değiştirilebilir. Böylelikle toplantının güvenilirliği attırılmış olur.

10) Her üyenin sorunlarına yer verilmelidir: aile toplantılarının demokratik bir şekilde işleyebilmesi için herkesin sorunları üzerinde durulmalıdır. Anne babaya göre sorun olmayan çocuğa göre sorun olabilmektedir. Bunun için hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesin sorunlarına yer verilmelidir.

11) Eğlenceye zaman ayrılmalıdır: aile toplantıları sadece sorunların, şikayetlerin görüşüldüğü yer değildir. Aile toplantılarında eğlencelerde planlanmalıdır. Böyle bir uygulama aile toplantılarına ilgiyi, sevgiyi arttırır. Örneğin toplantıların öncesinde veya sonrasında herhangi bir eğlence düzenlenebilir.

f) Aile toplantılarında liderlik becerileri
Aile toplantılarının başkanı etkili bir lider olmalıdır. Toplantı başkanını tutumu toplantının verimli olmasında son derece önemlidir. Etkili bir toplantı yönetebilmek için bazı özelliklerin bulunması gerekmektedir. Bunlar:

1. Yansıtıcı dinleme kullanılmalıdır: Aile toplantılarında sorunların ne olduğunu tam olarak anlayabilmek için etkili dinlemek gerekmektedir.
2. Ben mesajları kullanılmalıdır: toplantının sağlıklı olması için ben mesajları kullanılmalıdır. İletişim çatışmalarına yer verilmemelidir.
3. Gerçek sorunlara dikkat çekilmelidir: Toplantıdan sonuç alabilmek için gerçek sorunlara eğilmek gerekmektedir. Sorunlar dışındaki ayrıntılar sorundan uzaklaşmaya ve toplantının uzamasına neden olur.
4. Beyin fırtınası yapılmalıdır: Tartışmaya açılan sorunların çözümü için beyin fırtınası yapılmalıdır. Beyin fırtınası yapılırken de görüşleri hemen reddetmemek gerekmektedir. Çünkü bu durumda üyeler görüşlerini söylemekten çekinirler. Üyeleri tüm görüşleri alındıktan sonra hep beraber görüşlerin kabul veya reddine karar verilmelidir.
5. Toplantı sonunda özet yapılmalıdır: Toplantının sonunda alınan kararların neler olduğu özetlenmelidir. Ayrıca alınan kararların uygulanması için de üyelerden söz alınmalıdır.
6. Değerlendirme yapılmalıdır: Toplantılarda daha önce alınan kararların değerlendirilmesi yapılmalıdır, yanlışlıklar düzeltilmelidir.

Aile nasıl davranırsa, çocuk öyle yetişir

EĞER BU ŞEKİLDE DAVRANIRSANIZ

AŞIRI HOŞ GÖRÜ VE DÜŞKÜNLÜK
Aman ha!O senin canın ciğerin, O senin her şeyin! O hiç ağlamasın, üzülmesin!
Dişleri çıktıktan sonra bile ezmelerle süzmelerle besle onu aman ha! O aç kalmasın!
Yeterince yemedi gene bak! Babasının hatırı için sizin hatırınız için şunları da yesin!
Aman düşmesin!,üşümesin! Hapşırdı bak doktora götürmen gerek. Aman ha hasta olmasın!
Aman Onu gözünün önünden sakın ayırma, sonra bilinmez ne geleceği başına!
Oynamaya mı gidecek, düşebilir, çocuklar da dövebilir, kim koruyacak onu? En iyisi sen de git onunla.
Bak dondurma istedi canı gecenin 12’ sinde; “olsun canım! vardır açık,yer, bulunur elbette!”
Aman o giyemez sen giydir, aman o yiyemez sen yedir! Aman o toplayamaz sen topla !
El bebeğim, gül bebeğim, can bebeğim; sensin benim her şeyim.


REDETME ( onun duygu ve düşüncelerini hiçe sayma yöntemi)
İsteklerini mantıklı yada mantıksız diye düşünme ve onu dinleme, sürekli onun isteklerini reddet.
Ona aşırı sert davran korksun senden,
cezalandır gücünü görsün.
Sürekli her yaptığı işe karış, zaten sen olmasan hiçbir şey beceremez.
İnsafsızca eleştir onu; hiç iyi yanını görme, zaten var mı ki?
Toplum içinde utandır onu gülünç duruma sok. Küçük düşür ki yaptıklarından ders alsın.



KABUL EDİLEN ÇOCUK (Duygu ve düşüncelerine önem verme yöntemi)


BÖYLE BİR ÇOCUĞUNUZ OLUR.

• Bencil,
• Kendine sürekli hizmet edilmesini isteme,
• Ev içinde ve dışında sosyal uyumsuzluk
• Koruyan olmadığında kendini açıkta ve yalnız hissetme.
• Yaşam savaşında kaçan
• Kendine güvensiz
• Saldırgan ve saygısız
• Bağımsızlığını kazanamamış bir kimse
• Hatalarda başkalarını sorumlu tutma
• Silik
• Başkaları tarafından yönetilen
• Kendi çocuklarını biçimlendirmekten aciz

Ya size başkaldıracak
• Sinirli
• Yardım duygusundan uzak.
• Başkalarına karşı (kendinden zayıflara) düşmanca duygulara sahip.
• Savunucu suçunu kabul etmeyen.
• Yüzsüz
• Olumsuz ve itaatsiz.
Ya da içine kapalı olacak
• Kolayca ağlayan
• Duygusal kırıklıkları olan
• İçe dönük
• Pısırık
• Kendine güveni olmayan
• Başkalarını memnun için yaşayan, kendini hiç sayan
• İstediğini söylemeye çekinen.
• Utangaç ve sıkılgan
• Sosyalleşmiş
• İş birliğine hazır.
• Mutlu
• Arkadaş canlısı
• Duygusal açıdan dengeli.

AİLE İÇİ İLETİŞİMİN GELİŞTİRİLMESİ

EŞLER ARASI SEVGİNİN KAYBOLMA SEBEBLERİ
• Sevgi temelli iletişim
100 çocuk
Seçil’ in hikaye
Yargıç’ ın suçlu oğlu
• Arada olanlar
Süleyman Bey ( 2 çocuk)
Rıfat Bey (1 çocuk)
• Verilen mesajlar
Kabul
Umursamama
Reddetme
• Erkek ve kadın kültürü farkı
- Kelimeler
ERKEK: 12.000
KADIN: 24.000
- Kadın ve erkeğin ailelerinden getirdikleri alışkanlıkları
Diş macunu
Yerde bırakılan pantolon
Lavabodaki bıyıklar
Taraktaki kıl
- Hediyede
ERKEK : Yarara bakar ( Çorap, kazak, elbise)
KADIN : Gösterişe bakar ( Vazo, Kristal bardak takımı, İyi ambalajlanmış bir hediye)
- Özel günlerin hatırlanması
Evlenme yıl dönümleri
İlk tanıştıkları gün
• Yapılan emek ve çabaları görmeme
- Kadın kek pişirir
- Adam Pazar düzer
- Çocuk ders çalışır
• Başkası ne der

• Ailede sorumlulukların paylaşımı
Dr. Hanımın hikayesi ( Üniversitede çalışıyor, yoruluyor. Evde bulaşık, yemek, çocuklarla ilgilenmek yine ona ait. Koca TV. Karşısına kuruluyor.

Erkek ve kadın ne yapacak ?
Çocuklar ne yapacak ?



- Akşam yemeğini birlikte yemek ve herkesin yardım etmesi
Küçük Kemal ellerini yıkıyor ve herkes onu bekliyor.
(Ailedeki bütünleşmeyi sağlar)
- Çocuk ağlarsa kim bakacak ?


• Aile içi iletişimde tebessümün gücü
- Bulaşıklar yıkanmamış sular kesik, yemek yapılmamış tüp bitmiş, çocuklar yemek bekliyor. Baba işinde can sıkıcı olaylar yaşıyor ve burnundan soluyor.
Çocuk ilk haberi getirir Baba sular yok, tüp bitti , karnım aç.
BU EVDE KAVGA ÇIKAR MI ?
KAVGA NASIL ÖNLENİR ?
ANNE NE YAPMALI;
1- Kadın kocasını hiçbir problem yokmuş gibi tebessüm ederek karşılayacak
2- Kocasına sarılıp hoş geldin diyecek, yanaklarına öpücük konduracak
BABA NE YAPMALI?
3- İşteki yaşadığı olumsuzluğu evin kapısında bırakacak ve tebessüm eden bir yüzle içeri girecek
4- Haberi yetiştiren afacanı öpecek
5- O da eşine sarılıp yanağına bir öpücük konduracak
EĞER BÖYLE YAPILMASSA NE OLUR?
- Kahvaltının önemi güne tebessümle başlama.
Adam aç karnına işte stres yaşıyor ve başkalarının kalbini kırıyor
Kadın saat 2 ‘ye kadar TV bakmış saat 11’ de komşularla kahvaltı yapıyor.

• Kavgaların ekserisi ekonomiktir. ( Karakollara intikal eden suçlar incelendiğinde görülecektir.)
- PARA her şey olmasa da paranın gücü vardır.
- Evde mobilyalar eski eve oturmaya geliyorlar, Kadının ezikliği ve kocaya baskısı.
- İstekler – BÜTÇE DENKLİĞİ
• Çamaşır makinası
• Bulaşık makinası ( sevinci bizi bir sene rahatlattı)
• Bilezik
• Cep telefonu
- Rahşan Ecevit eşiyle Fillandiya ‘ya gittiği zaman 40 sene önce diktiği elbisesini giyiyor. Atmamış. BİZ ONLARDAN ZENGİNMİYİZ ?
- Kadın aile bütçesini sıkıntıya sokacak beklentiler içinde olmamalı. Ve çocuğunu da bu terbiyeyi vermelidir. Çocuğu beklenti içine sokmamalıdır.
50 dolarlık RABOT yerine – bütçeye uygun oyuncak
ÖLÇÜMÜZ; “Bizden üsttekilere değil, her zaman bizden alttakilere bakalım.”
“Zorunlu olanlar alınacak, bütçeye göre lüks olanlar istenmeyecek”
HIRSIZLIK MI YAPALIM ?

• T.V faktörü
- İletişimi öldürdü
- Tatminsiz yaptı
• Hanıma özel ilgi
- VANKULU okuma
- Yeterli oda

Canten KAYA
TEL : 0 ( 236 ) iş: 235 0235 / Ev: 233 7112


ÇOCUK EĞİTİMİNDE ANNE-BABAYA ÖNERİLER

• Çocuğu tanıma ve yönlendirme
IQ - EQ Fatih Sultan Mehmet ( gemilerin karadan gitmesi ,Sağ beyinin
kullanılması)
sayısal
sözel
dil
sanatsal
• Sorumluluk bilinci
Koza-kelebek
• Olumlu iletişimin gücü ( Sen yaparsın)
Cesaret ve umut verelim ( ERGOGRAF )
Tommy’ nin hikayesi
Buz kovası
Öğrenilmiş çaresizlik
Tekmelenen kitap
Köpekbalığı ve pire
• Okul başarısı ( Başarı nedir? )
Fatih’ in hikayesi
“Ders nedir?” anketi
• Çocuğumuz neden yalan söyler?

• Konuşma problemleri
SEMİNER SÜRESİ: 2 SAAT
Canten KAYA
TEL : 0 ( 236 ) iş: 235 0235 / Ev: 233 7112

TECAVÜZ VE TECAVÜZE İLİŞKİN ALGILAR

21. yüzyıla adım atmaya hazırlanılan şu günlerde, erotizm ve şiddet karmaşasıyla yoğrulmuş davranış örüntüsü, kendisini, cinsel saldırganlık ve özellikle de tecavüzde göstermektedir. Portekiz'de, akşamın ilerleyen saatlerinde, bir barda tek başına içki içtikten sonra, barda bulunanlar tarafından tecavüze uğrayan bir kadının, “bara bu yüzden gitti” gibi sebeplerden dolayı suçlanması ve hatta saldırganların cezalandırılmaması için binlerce imzanın toplanması, tecavüzün günümüz toplumlarında ulaştığı boyutları gözler önüne sermektedir.
Bireysel açıdan, kadınlara yönelik çarpık bilişsel yapılanmalar, olumsuz şemalar, toplum karşıtı kişilik özellikleri, alkol kullanımı, cinsel uyarılma ve fantaziler gibi faktörleri; sosyo-kültürel ve ideolojik açıdan da, erkek egemen cinsiyetçi ideoloji ve onaylanmış saldırgan davranışlarla belirgin olan tecavüz, gerçekleştiren kişinin kurbanla tanıdık olup olmaması, olayın farklı fiziksel ve sosyal koşullar altında gerçekleşmesi gibi faktörler nedeniyle, değişik biçimlerde tanımlanmıştır. Örneğin, Rozêe'e (1993) göre, evlilikteki tecavüz; evlilik kurumunda meydana gelen istenmeyen cinsel ilişkidir. Alışveriş (exchange) amaçlı tecavüz; erkeğin, kadınla dayanışma kurma ya da onunla barışma gibi sebeplerden dolayı cinsel ilişkide bulunmak istemesini ve onu bu amaçlarla kullanmasını içerirken, hırsızlık (theft) olarak nitelendirilebilecek tecavüz ise, erkeğin kadını, isteği ve iradesinin dışında, cinsel haz ya da çocuk sahibi olmak amacıyla kaçırmasını ve ona tecavüz etmesini kapsar.
Koss (1993) ise, tecavüzü; karşılıklı uzlaşmayı içermeyen, vücuda zarar verme tehdidiyle ve güç kullanılarak yapılan, oral, anal ya da vajinal etkileşim olarak tanımlamıştır.
Tecavüzün nedeni ve meydana geldiği ortamsal koşullara ilişkin olarak çeşitli kuramlar öne sürülmüştür. Örneğin, Zastrow ve Ashman (1990), tecavüzün niçin meydana geldiğine ilişkin 3 kuramsal bakış açısını özetlemiştir:
A) Kurbanın hızlandırdığı (precipitate) tecavüz: Bu kurama göre; tecavüze uğrayan kurban tecavüzün gerçek suçlusudur. Burada varolan temel düşünce, "kurbanın tecavüze uğramayı istediği" şeklindedir.
B) Tecavüzcünün psikopatolojisi: Bu değerlendirme, tecavüzcünün duygusal olarak bozuk ve zihinsel olarak da dengesiz olduğunu öne sürer. Tecavüzde bulunan kişi, bu davranışı “hasta” olduğu için yapmıştır.
C) Tecavüze ilişkin feminist yaklaşım: Bu yaklaşıma göre tecavüz; kadınlarla olan ilişkilerinde baskın olma (ilişkiyi yönetme) ve onları kontrol etme yönünde sosyalleşmiş olan erkeklerin, mantıksal tepkisidir ve kadınlar üzerindeki hakimiyetlerini, saldırgan bir biçimde sürdürme ihtiyaçlarını göstermektedir.
Feminist yaklaşıma göre, toplum, kadınları, erkeklerin cinsel saldırganlıklarının doğal olduğu yönünde sosyalleştirmektedir. Bu inançla sosyalleşen kadınlar kendilerini zayıf olarak algılarlar ve bir “kurban” mantığı geliştirirler. Buna bağlı olarak da kadınların tecavüze uğramasının doğal olduğu yönünde bir beklenti ortaya çıkar.
Nesnel olarak incelendiğinde, tecavüz olaylarında suçlanması gereken bir saldırgan, bir de kendi iradesi dışında saldırıya hedef olan, bundan fiziksel ve psikolojik olarak zarar gören bir kurban bulunur. Bununla birlikte, yapılan araştırmalarda, insanların, tecavüzü gerçekleştiren saldırgan kadar olaydan psikolojik ve fiziksel olarak zarar gören kurbanı da suçlama eğiliminde oldukları görülmektedir. İnsanların niçin zaman zaman tecavüze uğrayan kurbanı suçlama eğilimi gösterdiklerini açıklamak üzere önerilmiş bulunan belirgin bir model ya da kuramsal yaklaşım yoktur. Ancak, insanların, kurban konumuna düşen bireyleri niçin suçlama eğilimi gösterdiklerine ilişkin olarak önerilmiş bulunan bazı modellerden, tecavüz konusunda da çıkarsamalar yapmak mümkündür. Bu modellerden, Adil Dünya İnancı'na göre (D’Cruz ve Kanekar, 1992), insanlar, diğer insanların, hakettiklerini elde ettiklerine ve elde ettikleri şeyleri de hakettiklerine inanma ihtiyacı içindedirler. Başka bir deyişle, insanlar, diğer insanların, başlarından geçen olayları hakettiklerine ve hakettikleri olayları da yaşadıklarına inanırlar.
Bireylerin kurbanları niçin suçlama eğiliminde olduklarını açıklayan diğer bir yaklaşım, Shaver’ın öne sürdüğü "Savunucu Yükleme" kuramıdır. Bu kurama göre, belirli bir olayla ilgili olarak, gözleyenle gözlenen arasında, sosyal özellikler ve yaşantılar açısından ne kadar çok benzerlik varsa (örneğin, aynı cinsiyet ya da ırktan olma gibi), gözleyenin, olayın sorumluluğunu gözlenenden yani kurbandan ziyade başka bir insana ya da başka bir şeye yükleme olasılığı o kadar artar. Bu yükleme biçiminin temeli, gözleyenin kendilik saygısını koruma ihtiyacına ve gelecekte kendisinin de benzer bir olayla karşılaşabilecek olması dolayısıyla kendini suçlama eğiliminden kaçınmaya çalışmasına dayanır (Gray, Palileo ve Johnson, 1993).
Shaver da (1975), bireyin, tehlike yaratan (threating) yüklemsel bir ortamla karşılaştığında, kurbanla arasındaki kişisel benzerliği inkar ederek tehlikeden uzaklaşabileceğini, ancak, benzerliği inkar edemediği durumda ise kurbanın başına gelen olumsuz sonucu şans faktörüne yükleyeceğini belirtmiştir.
Son olarak, Wallster’ın "Kontrol İhtiyacı Yaklaşımı"na göre (Schneider, 1992), gözlemciler, kurbandan farklı oldukları ve benzer bir olayla karşılaştıklarında ondan farklı davranacakları yönündeki inançlarını sürdürmek amacıyla olaydan kaynaklanan olumsuz sonuçların nedenlerini kurbana yüklerler ve bunun sonucunda, kurbanın maruz kaldığı olayın kendi başlarına gelme olasılığını da bertaraf etmiş olurlar.
Tecavüz üzerine ya da başka bir deyişle tecavüze ilişkin algılarla ilgili olarak yapılan araştırmalarda, tecavüzü gerçekleştiren saldırganın kurbanla tanıdık olup olmaması (Szymanski, Devlin, Chrisler ve Vyse, 1993; Johnson, 1994), denek cinsiyeti (Burczyk ve Standing, 1989; Rosenthal, Heesacker ve Neimeyer, 1995), kurbanın tecavüze direnç gösterip göstermemesi (Krulewitz ve Nash, 1979), kurbanın sosyal statüsü ya da saygınlığı (Jones ve Aronson 1978; Kanekar ve Kolsawalla 1980) ve kurbanın fiziksel çekiciliği ya da tahrik edici olup olmaması (Gerdes, Dammann ve Heilig, 1988; Scroggs, 1976) gibi değişkenlerin kullanıldığı görülmektedir. Araştırmaların çeşitliliği, başka bir deyişle, farklı örneklem gruplarına dayanması da dikkat çekicidir. Örneğin; Feild (1978), polislerin, tecavüzcülerin, kriz danışmanlarının ve sıradan vatandaşların tecavüze ilişkin algılarını karşılaştırırken; Epps, Haworth ve Swaffer (1993); cinsel olmayan suçlara karşın cinsel şuçlardan dolayı mahkum edilen erkek ergenlerin kadınlara ve tecavüze ilişkin tutumunu incelemiş ve Lefley, Scott, Liabre ve Hicks (1993) de; üç etnik gruptan olan ve tecavüze uğrayan kadınların tecavüze ilişkin tutumlarını değerlendirmiştir. Bu arada, hem erkek tecavüz kurbanları ile ilgili (Kaufman, Divasto, Jackson, Voorhees ve Christy; 1980) hem de erkek ve kadın kurbanlarla ilgi araştırmalar olmakla birlikte (Schneider, Soh-Chiev ve Aronson; 1994), araştırmaların çoğunun kadın kurbanlar üzerinde yoğunlaşması, tecavüze ilişkin algıların incelendiği araştırmaların diğer bir özelliğidir.
Gerdes, Dammann ve Heilig (1988), yaptıkları araştırmada, deneklerin cinsiyetinin, kurban ve saldırganın çekiciliğinin ve aralarında bir tanışıklık ilişkisinin olup olmamasının, tecavüze ilişkin algılar üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Denekler, geceyarısı sokakta yalnız başına yürürken tecavüze uğrayan bir kadını ve suçluluğu apaçık belli olan bir saldırganı içeren çeşitli öyküler okumuşlar ve daha sonra da suçluluk değerlendirmeleri yapmışlardır. Kadın denekler, erkeklere oranla kurbanı daha az suçlamışlar. Bununla birlikte, saldırganın çekici bir insan olduğu durumdan ziyade çekici olmadığı durumda kurbanı daha az sorumlu olarak görmüşlerdir. Saldırganın, kurbanın tanıdığı olduğu durumda erkek denekler, kadınlara oranla, kurbanı daha çok suçlamışlardır ve bütün denekler, bu tanıdıklık koşulunda, çekici kurbanlardan daha çok çekici olmayan kurbanları suçlamışlardır.
Kurbanın fiziksel çekiciliğinin ve deneklerin cinsiyetinin tecavüz kurbanına ilişkin algılar üzerindeki etkisine ilişkin olarak yapılan bir başka çalışmada Calhoun, Selby, Cann ve Keller (1978), çekici olarak algılanan kurbanların daha çok sorumlu olarak görüldüğünü ve erkeklerin, kadınlara oranla, kurbana daha çok sorumluluk yüklediklerini görmüşlerdir. Kanekar ve Kolsawalla (1980) da yaptıkları araştırmada, benzer sonuçları bulmuşlar, ayrıca kurbanın saygınlığının da (evli ya da boşanmış olması) etkisini incelemişler ve erkeklerin, tahrik edici-evli ve tahrik edici olmayan-boşanmış kurbanlara, kadınlara oranla daha çok sorumluluk yüklediklerini görmüşlerdir.
Ryckman, Kaczor ve Thornton (1992), kadınların cinsiyet rolü algılarının ve kurbanın fiziksel direnç kullanıp kullanmamasının, kurbana ilişkin algıları nasıl etkilediğini incelemişlerdir. Araştırmaya denek olarak katılan kadınlar, gelenekçi (tutucu) ve feminizm yanlısı (tutucu olmayan) olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Sorumluluğa ilişkin analizler, tutucu kadınların, tutucu olmayanlara oranla, kurbanın saldırgana direndiği koşulda kurbanı daha çok sorumlu olarak gördüklerini ve bununla birlikte, tutucu olmayan kadınların da, tutucu olanlara oranla, kurbanın saldırgana direnmediği koşulda kurbana daha çok sorumluluk yüklediklerini göstermiştir.
Jones ve Aronson (1978), sosyal olarak saygın insanların tecavüz kurbanı oldukları durumda, saygın olmayan insanlara göre, daha fazla oranda suçlu olarak değerlendirileceklerini öne sürmüşlerdir. Bu hipotezi iki varsayıma dayandırmışlardır: a) İnsanlar, dünyanın adil bir yer olduğuna inanırlar, b) Kurbanın saygınlığı arttıkça hatayı onun eylemine yükleme ihtiyacı da artar; çünkü hatayı onun karakterine yüklemek oldukça zordur. Araştırmacılara göre; kurban, evli ya da bekar olduğu durumda, boşanmış olduğu durumdan daha fazla suçlu olarak değerlendirilecektir. Çünkü, insanlar evli ya da bekar kadınları boşanmış kadınlardan daha fazla saygıdeğer olarak görmektedirler. Gerçekten de bulgular araştırmacıların denencelerini desteklemiş; kurban, evli ya da bekar olduğu durumda, boşanmış olmasına oranla daha suçlu olarak değerlendirilmiştir.
Son olarak, ülkemizde yapılan bir araştırmada Solmuş (1997), denek cinsiyetinin, deneğin eğitim düzeyinin, kurbanın giyim tarzının ve kurbanın sosyal statüsünün, tecavüz kurbanına ve saldırgana yüklenen suç miktarı ile saldırgana verilmesi uygun görülen yasal ceza miktarı üzerindeki etkisini incelemiştir. Araştırma sonucunda, kurbana yüklenen suç miktarı açısından, ilkokul mezunu deneklerin üniversite mezunu deneklerle karşılaştırıldığında, kurbana daha fazla oranda suç yükledikleri, kurbanın kapalı giyimli olduğu durumdan ziyade açık giyimli olduğu durumda daha fazla suçlu olarak algılandığı görülmüştür. Saldırgana yüklenen suç miktarı açısından bakıldığında, kızların, erkeklere oranla ve üniversite mezunu deneklerin de ilkokul mezunu deneklere oranla saldırgana daha fazla suç yükledikleri görülmüştür. Tüm denekler, kurbanın açık giyimli olduğu durumdan ziyade kapalı giyimli olduğu durumda saldırgana daha fazla suç yüklemişlerdir. Saldırgana verilen yasal ceza miktarı açısından bakıldığında ise, kızların erkeklerden daha fazla ceza verdikleri ve saldırgana, kurbanın açık giyimli olduğu durumdan ziyade kapalı giyimli olduğu durumda daha fazla miktarda ceza verildiği görülmüştür.
KAYNAKÇA
Burczyk, K. & Standing, L. (1989). Attitudes towards rape victim: Effects of victim status, sex of victim, and sex of rater. Social Behavior And Personality, 17 (1), 1-8.
Calhoun, L. G., Selby, J. W. , Cann, A. & Keller, G.T. (1978). The efects of victim physical attractiveness and sex of respondent on social reactions to victims of rape. British Journal of Social and Clinical Psychology, 17, 191-192.
D’Kruz, J. & Kanekar, S. (1992). Attribution of fault to a rape victim as a function of the attributor’s celibate or married lifestyle. The Irish Journal of Psychology, 13, 3, 283-294.
Epps, K. J, Haworth, R. & Swaffer, T. (1993). Attitudes about women and rape among male adolescents convicted of sexual vs. nonsexual crimes. The Journal of Psychology, 127, 501-506.
Feild, H. (1978). Attitudes toward rape: A comparative analysis of police, rapists, crisis counselors, and citizens. Journal of Personality and Social Psychology, 36, 156-179.
Gerdes, E.P., Dammann, E. J. & Heilig, K. E. (1988). Perceptions of rape victims and assailants: Effects of physical attractiveness, acquaintance, and subject gender. Sex Roles, 19, 141-153.
Gray, N., Palileo, G. & Johnson, D. (1993). Explaining rape victim blame: A test of attribution theory. Sociological Spectrum, 13, 377-392.
Johnson, J. (1994). The effect of rape type and information admissibility on perceptions of rape victim. Sex Roles, 30, 781-792.
Jones, C. & Aronson, E.(1973). Attribution of fault to a rape victim as a function of respectability of the victim. Journal of Personality and Social Psychology, 26, 415-419.
Kaufman, A., Divasto, P., Jackson, R., Voorhees, D., & Chrısty, J. (1980). Male rape victims: Noninstitutionalized assault. American Journal of Psychiatry, 137, 221-223.
Kanekar, S. & Kolsawalla, M. B. (1980). Responsibility of a rape victim in relation to her respectability, attractiveness, and provocativeness. The Journal of Social Psychology, 12, 153-154.
Koss, M. (1993). Rape: Scope, impact, interventions, and public policy respons. American Psychologist, 48, 1062-1069.
Krulewitz, J. E. & Nash, J. E. (1979). Effects of rape victim resistance, assault outcome, and sex of observer on attribution about rape. Journal of Personality, 47, 557-574.
Lefley, H. P, Scott, C. S., Liabre, M. & Hicks, D. (1993). Cultural beliefs about rape and victims' respons in three ethnic groups.American Journal of Orthopsychiatry, 63, 623-632.
Rosenthal, E. H., Heesacker, M. & Neimeyer, G. J. (1995). Changing the rape-supportive attitudes of traditional and nontraditional male and female college students. Journal Of Counseling Psychology, 42, (2), 171-177.
Rozee, P. (1993). Forbidden or forgiven? Rape in cross-cultural perspective. Psychology of Women Quarterly, 17, 499-514.
Ryckman, R. M., Kaczor, L. M. & Thornton, E. (1992). Traditional and nontraditional women's attributions of responsibility to physically resistive and nonresistive rape victims. Journal of Applied Social Psychology, 22, 1453-1463.
Schneider, L. J., Soh-Chiev, J. & Aronson, H. (1994). Effects of victim gender and physical vs. psychological trauma/injury on observers' perceptions of sexual assault and its after effects. Sex Roles, 30, 793-808.
Schneider, L. (1992). Perceptions of single and multiple incident rape. Sex Roles, 26, (3/4).
Scroggs, J. (1976). Penalties for rape as a function of victim provocativeness, damage, and resistance. Journal of Applied Social Psychology, 6, 360-368.
Shaver, K. (1975). An introduction to attribution processes. America: Winthrop Publisherc.
Solmuş, T. (1997). Eğitim Düzeyinin, Cinsiyetin, Giyim Tarzının ve Sosyal Statünün Tecavüze İlişkin Algılar Üzerindeki Etkisi. Yayınlanmamış uzmanlık tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Szymanski, L.A., Devlin, A. S., Chrisler, J. C. & Vyse, S. A. (1993). Gender role and attitudes toward rape in male and female college students. Sex Roles, 29 (1/2), 37-57.
Zastrow, C. & Ashman-Kirst, K. K. (1990). Understanding human behavior and the social Environment (Second Edition). Chicago: Nelson-Hall Publishers.



 Türk Psikoloji Bülteni 4 (9) 89-92.

Ünlülerin İflastaki Eserlerine Alıcı Çıkmadı

Ajda Pekkan, Cem Karaca, Ebru Gündeş, Müzeyyen Senar, Sibel Can’ın da aralarında bulunduğu pek çok sanatçı ve şarkıcının seslendirdiği kaset ve CD’lerin eser işletme belgesi iflas yüzünden açık artırma ile satışa çıkarıldı. Ancak iflas eden 3 müzik şirketinin mülkiyetinde bulunan 489 esere ikinci satışta da alıcı çıkmadı.
Aracınıza özel aksesuarlar için tıklayın!

Açık artırma yapıldı

Marş Müzik Yapım ve Organizasyon Video Sanayii Ticaret A.Ş., Neşe Müzik Yapım ve S Müzik Yapım iflas etti. Üç avukat iflas idare memuru olarak atandı. Üç şirketin eserin tüm mali haklarını kapsayan ve eseri çoğalma, yayma ve gösterme hakkı veren işletme belgeleri açık artırma ile satışa çıkarıldı. Tayin edilen bilirkişi Neşe Müzik’in 149 eser için 977 bin 269 TL, S Müzik’in 191 eseri için 1 milyon 130 bin 788, Marş Müzik’in 149 eseri için 977 bin 269 TL muhammen bedel tespit etti. Beyoğlu İflas Müdürlüğü’ndeki ilk açık artırma geçen hafta gerçekleştirildi. Ancak kaset ve cd’lerin işletim belgelerine alıcı çıkmadı.

Keşke tek tek çıksaydı

Müzik şirketi sahibi, fikri ve sınai haklar konusunda bilirkişi olan Hasan Saltık, "Keşke eserler tek tek satışa çıkarılsaydı" dedi. İhaleyle satış yönteminde bir yanlışlık olduğunu savunan Saltık, şunları söyledi: "Üç şirketin elindeki eserler, üç bütün halinde satışa çıkarılmış. Müzik sektörünün bu kadar dibe vurduğu bir dönemde, Türkiye’de hiçbir şirkette bunları toplu alacak para yok. Satış cazip değil, bu şekliyle. Eğer repertuvarlar, ayrı ayrı o belirlenen fiyatlarda satılsaydı, sanatçılar da ihaleyi girip kendi eserlerini kurtarabilirlerdi.

Sibel Can, Gülben Ergen'e kırgın

'Aramızda Kalmasın' programının konuğu olan Sibel Can, "Gülben'e kırgınım" diye konuştu.

Bir dönem magazin basınında, 'Çakmak Çakmak' şarkısını Gülben Ergen'in, Ajdar'ın söylediği 'Nane Nane' şarkısına benzettiği şeklindeki haberler hatırlatıldığında "Onlar önemli değil" diyen Sibel Can, Ergen ile aralarındaki kırgınlığın nedeninin, şarkı dışında bambaşka bir olaya dayandığını anlattı.

Televizyon gazetesinin haberine göre, "Aslında bugüne kadar hep soruldu ama açıklamak da doğru değil" ifadesini kullanan Sibel Can, daha sonra, Gülben Ergen'e, annesinden dolayı kırgın olduğunu belirtti.

Sibel Can, 2006 yılında, henüz 54 yaşındayken kalp krizi nedeniyle kaybettiği annesi Sezer Cangüre'nin Gülben Ergen'e çok faydası olduğunu söyledi ve "O dönemlerde Gülben, gerçekten zor dönemlerden geçiyordu. Bizim İbrahim Bey'le (Tatlıses) olan yakın dostluğumuz, onun Fırat dizisinde oynaması, ona teklif edilmişti" diyerek aslında Ergen'in Fırat dizisindeki rolünü de, Tatlıses'in kendilerine olan yakınlığından alabildiğini ifade etti.

Gülben Ergen'in o dizide giydiği kostümleri de annesinin kendi elleriyle seçtiğini belirten Sibel Can, "Annem mesela, onun orada giydiği kıyafetleri, o köylü kıyafetlerini, annem çok yardımsever bir insandı, onu da çok severdi, gidip Kapalıçarşı'dan özellikle seçmişti. O çarıkları, yelekleri yani bir sürü katkıları o anlamda olmuştu" diye konuştu.

Sibel Can, tüm bunlara karşın, annesinin ölümünde, Gülben Ergen'in taziye ziyaretine gelmek yerine sadece cep telefonundan mesaj çekmesine çok kırıldığını belirtti. Can, "Annem öldüğünde, sadece mesaj çekmesi, evime gelmemesi beni çok üzdü" ifadesini kullandı.

ASLA UNUTMAM

Ergen'in bu davranışına çok kırılan Sibel Can, "Hiç bir zaman, Allah tabiki çoluğunu, çocuğunu, onu, ailesini korusun ama ben unutmam. Affederim ama asla hiç bir şeyi unutmam" diye konuştu.

MENAJERLERİMİZ AYNI...

Programda, Gülben Ergen'in pop tarzı şarkılar söylemesi nedeniyle müzikte başka bir yerde duruyor olmasıyla ilgili sözler karşısında Sibel Can, "Vallahi bilmiyorum. Tabi ki şimdi nereden nerelere geldi. Onu da takdir etmek lazım" dedi.

Can, menajerlerinin de aynı olduğunu belirterek "Benim menajerimle çalışır ama yolu açık olsun. Dediğim gibi o anlamda onlar da olmalı bu renkli dünyanın içinde. Onlar da bir renk. Gökkuşağının renkleri gibiyiz biz" yorumunu yaptı.

HÜLYA AVŞAR ÇOK VEFALI

Sanat camiasından bazı isimlerle ilgili düşünceleri sorulan Sibel Can, Hülya Avşar'ı çok sevdiğini ve çok vefalı bir insan olduğunu vurguladı.

"Hülya benim canım, arkadaşım" diyen Sibel Can, güzellik konusunda bir dönem birbirlerine düşürülmeye çalışıldığını ancak bunda başarılı olunamadığını belirtti ve Avşar için, "O çok güzel. Her zaman söylerim. O başlı başına farklı bir şey o. Onun hiç alternatifi yok. O ayrı güzel. Benim farklı özelliklerim var" diye konuştu.

HÜLYA, GÜLBEN OLAYINDA ÇOK EĞLENDİ

Bir dönem magazin basınında sürekli olarak Hülya Avşar ve Gülben Ergen atışmaları hatırlatıldığında ise Sibel Can "Hülya çok eğlendi. Hülya biliyorsunuz eğlenmeyi çok sever. Bayağı olayın tadını çıkardı, keyfini çıkardı ama benim o tip şeylere ihtiyacım yok" şeklinde konuştu.

"Gülben'e yaradı mı peki bunlar?" şeklindeki soruya da Sibel Can'ın yanıtı şöyle oldu:

"Neden olmasın, tabiki yani Hülya bu! Hülya yani, destur diyeceksiniz. Hülya Avşar yani.."

O MESAJ ÇEKMEZ, GELİR!

Sibel Can, Hülya Avşar'ın çok iyi ve çok vefalı bir insan olduğunun da altını çizdi. Bu arada, Gülben Ergen'e kırgın olduğu mesaj olayına gönderme yapılarak "Mesaj çekmez yani?" sorusuna da "Ne mesajı, hemen gelir" yanıtını verdi.

Annesinin ölümünde Hülya Avşar'ın hemen çıkıp geldiğini ve çok ağladığını belirten Sibel Can, "Çünkü bu ölüm! Allah kimseye vermesin" dedi.

Bu arada cep telefonunu mesajlara kapattığıyla ilgili sorular üzerine Sibel Can, bunun nedeninin Gülben Ergen ile ilgisi olmadığını da sözlerine ekleyerek "O günle ilgisi yok ama yani sevmem, samimi gelmez bana" açıklamasını yaptı.

Gülben Ergen açılımı

Yeni "Popstar Alaturka"da Metin Akpınar ve birlikte jüri üyeliğine başlayan Gülben Ergen programın çekildiği stüdyoda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Ebru Gündeş'ten boşalan jüri üyeliğini üstlenen Ergen "Ben kimsenin yerini doldurmaya gelmedim. Zaten ilk yarışmada da bana bu teklif yapılmıştı. O dönem işlerimin yoğunluğu nedeniyle kabul edememiştim" dedi. Ergen, gazetecilerin "

Etkileyici Dudaklar İçin İp Uçları

Olumsuz çevresel faktörler, yaş, güneş gibi bir takım etkenler cildimizin en hassas bölgelerinden biri olan dudaklarımızın kurumasına sebep olur.

Dudakları, derinlemesine nemlendiren bir ürün uygulayın. Yatmadan önce dudaklarınıza bir nemlendirici sürmeyi ihmal etmeyin.

Dudaklarınızı Oriflame'in dudak bakım ürünleri ile şımartın! Mükemmel nemlendirici özellikleri ile dudaklarınıza ihtiyacı olan bakımı sunar.

Eğer kuru dudaklara sahipseniz, kuruyan deriyi koparmaktan kaçının. Aksi halde hem canınız yanacak hem de dudaklarınız bakımsız bir görünüm alacaktır.

Kadın Dernek ve Vakıflarının İletişim Bilgileri

21.Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı :
Tel: 90 (212) 213 74 02
90 (212) 274 15 02
Fax: 90 (212) 275 52 44
Web site:www.yekuv.org
e-mail: yekuv@yekuv.org

Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV)
AÇEV Merkez
Adres: Büyükdere Cad. Stad Han. No:85 Kat:2 34387 Mecidiyeköy – İSTANBUL
Tel: 0 212 – 213 42 20 / 213 46 39
Faks: 0 212 – 213 36 60
Web site: www.acev.org
e-posta: acev@acev.org

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Adres: Katip Mustafa Çelebi Mah. Anadolu Sok. No:23 D:7-8 Beyoğlu/İstanbul
Tel: (212) 292 52 31-32
Fax: (212) 292 52 33
Web site: www.morcati.org.tr
e-mail: morcati@ttnet.net.tr
info@morcati.org.tr

Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV)
Adres: Kocatepe Mah. Feridiye Cad. No: 53 80090 Taksim – İstanbul
Tel: (0212) 297 69 79 – 80 – 81
Faks: (0212) 361 10 85
Web site: www.cev.org.tr
E-mail : sekreterya@cev.org.tr

Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı (Türkan Saylan)
Adres : Evliya Çelebi Mah. Şimal Sk. 10, 34430 Şişhane – İstanbul
Tel: (212) 252 44 33
Fax: (212) 252 65 95
web site: www.cydd.org.tr
e-mail: cydd@cydd.org.tr

Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (Çekül) (Metin Sözen)
Adres: Ekrem Tur Sokak No:8 Beyoğlu 34435 İSTANBUL
Tel: 0 212 249 64 64
0 212 251 54 44
Faks: 0 212 249 64 64
0 212 251 54 45
web site: www.cekulvakfi.org.tr
e-mail: info@cekulvakfi.org.tr

İktisadi Kalkınma Vakfı
Adres: Talatpaşa Cad. Alikaya Sok. TOBB Plaza No: 3 K: 7-8 Levent 34394 İSTANBUL
Tel: (212) 270 93 00
Faks (212) 270 30 22
web site: www.ikv.org.tr

Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV)
Adres: Vefa Cad. No: 35 34134 Vefa İstanbul
Tel: 212 528 22 22
Fax: 212 513 32 20
web site: www.bisav.org.tr

İslami İlimler Araştırma Vakfı (İSAV)
Adres: Kamil Paşa Sok. No:7 Kıztaşı FATİH – İSTANBUL
Tel: (90-212) 523 54 57 – 523 74 36
Fax: +90 212 523 65 37
web site: www.isavvakfi.org
e-mail: isav@isavvakfi.org
isav@isav.org.tr

İnsan Hakları Derneği
Adres: İstanbul Şubesi Çukurlu Çeşme Sokak No: 10/1 80060 Taksim-İstanbul
Tel: (212) 251 96 49
Fax: (212) 251 41 55
e-mail İstanbul Şubesi: ihd-ist@info-ist.comlink.de
e-mail: posta@ihd.org.tr

Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA-DER)
Adres : İrfan Baştuğ Sk. Yuva5 Apartmanı 15/7 Esentepe / İstanbul
Tel: 0212 273 25 35
Fax: 0212 273 25 36
web site: www.ka-der.org.tr
e-mail: kadergm@e-kolay.net

Türk Anneler Derneği
Adres: Menekse Sokak 8-B/22 Kizilay-Ankara/TÜRKIYE
Tel: 0 (312) 425 58 18
Fax: 0 (312) 425 65 69
web site: www.geocities.com/turkander

Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı
Adres: Genel merkez, Baba Nakkaş Sokak No:8 81200 Nakkaştepe/İstanbul
Tel: 0216 492 32 32
Fax: 0216 492 32 33-40
web site: www.tegv.org
e-mail: tegv@tegv.org

Türk Kültür Vakfı (AFS)
Adres: Valikonağı Caddesi No: 67 Konak Apt. D: 4, Nişantaşı – İstanbul
Tel: 0(212) 246 45 91
Fax: 0(212) 232 4539
web site: www.tkvafs.org
e-mail: info@tkvafs.org

Ruj seçimi ve Ruj kullanımı nasıl olmalı?

Ruj ve renk seçimi konusunda kararsız kalanlar için çok basit bir önerimiz var: Yüzünüzde hiçbir makyaj yokken yüzünüzde en güzel duran ruj rengini tercih edin.

Uzmanlara göre size en uygun renk, doğal dudak renginizden bir iki ton daha koyu olandır. Bu ton farkını test etmek için, ruju yalnızca tek dudağınıza sürün. Ruj sürdüğünüz dudağınızın rengi, diğer dudağınızın gölgesi gibi duruyorsa, bu sizin renginizdir. İşte bu kadar basit...

Kırmızı Ruj Kullanılmayacak mı?
Elbette bazen kırmızı ruj da kullanmak isteyebilirsiniz. Birşok kadın, kırmızı ruj kullanakayacağını düşünür. Ancak önemli olan doğru tonu seçmektir. Açık tenliler kırmızının daha açık tonlarını kullanmalılar. Kumrallar ateş kırmızısını tercih edebilirler. Esmer tende ise koyu kırmızı tonları çok güzel durur. Kırmızı ruj kullanırken dikkat etmemiz gereken çok önemli bir nokta var: Kıyafetlerinizi dudaklarımız renginize uydurmaya çalışmayın.

Aldığınız Ruju Beğenmediniz mi?
Kullanmaktan hoşlanmadığınız rujlarınız varsa bunları atmayın. Beğenmediğiniz renkleri karıştırarak çok güzel renkler elde edebilirsiniz. Eğer aldığınız rujun rengi size çok açık geliyorsa, ruju sürmeden önce daha koyu renkli bir kalem ile tonunu koyulaştırabilirsiniz.

Dudak Fırçası Ne Zaman Kullanılır?
Eğer parlak renk kullanacaksanız, ruju fırça ile sürmelisiniz. Aynaya yaklaşarak dikkatli bir biçimde kenarlara taşırmamaya özen göstermelisiniz.

Dudak Kalemi Ne Zaman Kullanılır?
Dudak kalemini ruju sürmeden önce ya da sürdükten sonra kullanabilirsiniz. Ancak ruj sürdükten sonra kalem kullandığınızda dudaklarınız daha doğal görünecektir.

Eğer rujunuzun çok çabuk çıktığını düşünüyorsanız, ruj sürmeden önce dudaklarınızı kalem ile boyayın. Bu şekilde bir temel oluşturacak, rujunuz çıksa bile dudaklarınızın renkli görünmesini sağlayacaksınız.

Başka Ruj Renkleri
Doğal dudak renginizin bir iki ton koyusu, ruj seçimi için en basit yöntem olmakla birlikte, cilt renginize göre başka renkler de kullanabilirsiniz.

Eğer açık tenli iseniz, kayısı tonları, somon ya da pembe kullanabilirsiniz. Kahverengi rujlardan uzak durmalısınız, sizde çok abartılı duracaktır. Kumral iseniz daha koyu renkleri tercih etmelisiniz. Gül, açık mor tonları ve koyu mat pembe tonlarını deneyebilirsiniz.

Esmer iseniz koyu mor, çikolata ve koyu kırmızı tonları kullanabilirsiniz. Gündüzleri karamel ve ceviz rengi tonları, gece ise mor ve kırmızı tonları uygun olacaktır.

Sizin gülüşünüz hangisi?

Tıbbın her alanında olduğu gibi diş hekimliğinde yaşanan gelişmeler de, günümüzde kişiye özel çözümlerin ön plana çıkmasını sağladı. Bunlardan biri de kişiye özel gülüş tasarımı...

Çekici, entellektüel ya da sportif gülüş... Kısacası gülüş tasarımı, kişinin en uygun şekilde, boyutta ve renkte doğal görünümlü dişlere kavuşmasını sağlıyor. Diş Hekimi Altuğ Serçe son günlerin moda akımlarından gülüş tasarımı konusunda şu bilgileri verdi:

GÜLÜŞÜNÜZ KİŞİLİĞİNİZDİR!

Gülüşümüz, her gün karşı karşıya geldiğiniz insanlara verdiğiniz hediyedir. Estetik sebeplerden dolayı ön dişlerinde değişiklik yaptırmak isteyenler, tedavi sonrasında görüntülerinin nasıl olacağı konusunda artık bir fikre de sahip olabiliyorlar. Bilgisayar destekli gülüş tasarımı programları sayesinde kişiler, dişlerinin tedavi sonrasında nasıl şekilleneceğini tahmini sonuçlarıyla önceden öğrenebiliyorlar.

ANATOMİ FARKLI

Gülüş tasarımında kişinin yüz hatları, cinsiyeti, yaşı, gülüş simetrisi, dişlerinin sıralanışı ve renkleri, dudakları ve dişetleri gibi faktörler dikkate alınıyor. Erkek ve kadın anatomisi birbirinden farklıdır. Erkeklerde yüz hatları daha keskin ve belirgin, kadınlarda ise geçişler daha yumuşak burun ve kaş kemerleri daha siliktir.

Sivilce izleri

Merhaba Mine Hanım, çillerden kurtulmanın doğal yöntemlerini söyleyebilir misiniz?

Çiller tamamen renk hücreleri ile ilgili doğuştan kaynaklanan ve çoğu da genetik özelliklerimize göre oluşan cilt yapılarıdır. Bunları krem ya da doğal ürünler kullanarak yok etmek mümkün değildir. Sadece lazer bu konuda etkili olabilir, ancak bu işlem çok dikkatli yapılmalıdır ve bu yöntem de çillerin tekrar oluşumlarını önlemez.

Merhaba, ben 28 yaşındayım. Çukur şeklinde sivilce izlerim var. Ne önerirsiniz?

Eğer şu anda sivilceleriniz aktif durumda değilse bu konuda en etkili ve sağlıklı yöntemlerden biri merkezimizde de uygulamakta olduğumuz dremabrazyon yöntemidir. Bu soyma tekniğine dayalı bir cilt yenileme yöntemidir. Genellikle 10 seanslık kürler şeklinde uygulanır ve güneş olmaması açısından sonbahar ve kış ayları uygulama yapılabilecek dönemlerdir.

Merhaba, ben 20 yaşındayım ve sivilce problemim var. Bunun için doktora gittim ve ilaç tedavisi gördüm. Sivilcelerim yok denecek kadar azaldı. Ancak önceden çıkmış olanların ve tektük çıkanların lekeleri var. Bu lekeler için ne yapabilirim? Bunun için de ilaç kullanmak istemiyorum. Teşekkürler.

Bu konuda en etkili ve sağlıklı yöntem dermabrazyon (micro peeling) yöntemidir. Bu alüminyum oksit kristallerle cildin soyulmasına bağlı bir cilt yenileme tekniğidir ve cilt açısından herhangi bir risk içermeden sağlıklı bir şekilde yaklaşık 10 seans gibi bir sürede sonuca ulaştırır. Tabi bu arada problemin derecesi de önemlidir. Bu konuda merkezimizde ücretsiz deneme seansımız vardır, dilerseniz buna da katılabilirsiniz.

Lavinia Estetik ve Zayıflama Merkezi / Etiler
(0212) 284 83 24 ve 269 28 41
www.lavinia.com.tr

Kozmetik Harikası Kadınlar Bunalıma İtiyor

Kozmetik harikası güzel kadın imajları , gerçek hayattaki kadınları bunalıma itiyor. Çoğu bedeninden şikâyetçi, yarısı Daha güzel olsam işimde de yükselirdim diyor. Bir derginin 2 bin kadın arasında yaptığı araştırmaya göre erkeklerin ünlü kültüründen etkilenen beklentileri, kadınları mutsuzluğa itiyor.

Araştırmaya katılan her 10 kadından sekizi, dünyanın kendilerini algılayışının bozulduğunu söylerken, kadınların yarısı "Güzel olsaydım kariyer basamaklarını daha kolay tırmanırdım" diyor.

Dergiye göre görününüşleri yerine akıllarıyla kabul edilebilmek için yıllardır verdikleri mücadeleye karşın, kozmetik harikası ünlüler yüzünden kadınlar yine eski günlere dönme endişesi içinde.

Araştırmaya katılan ortalama 38 yaşındaki kadınların çoğu en güzel gözüktükleri yaşın 31 olduğu, bundan sonra her şeyin kötüye gittiği görüşünde. Bu durumda birçok kadın en iyi yatırımı zengin biriyle evlenmek ve kariyeri boşvermekte görüyor. Yine araştırmaya katılan ve yarısı evli kadınlara göre kariyer sahibi erkekler başarılı kadınlarla olmak istemiyor çünkü rekabeti sevmiyorlar. Erkek için güzellik daha önemli.

Eşimi de değiştirirdim

10 kadından yedisi, vücut ölçüleri yüzünden istedikleri hayatı süremediklerinden şikâyetçi. Katılımcıların yüzde 46 sı vücutları daha güzel olsaydı işlerini, yüzde 12 si ise eşlerini değiştirebileceklerini düşünüyor. Kadınlar ayrıca yaşlanmaktan da korkuyor. Katılımcıların yüzde 58 i kendilerinden genç, yüzde 42 si kendilerinden güzel gözüken kadınları, yüzde 36 sı da kendilerinden genç olan bütün kadınları kıskanıyor.

Dergi editörü Lauren Libbert araştırmayı şöyle yorumluyor: "Kadınlar sürekli kozmetiklerle güzelleştirilmiş ünlüler ve muhteşem vücutlarla karşılaşıyor ve güzel görünenlerin akıllılardan daha iyi yere geldiklerini görüyor."

Nivea Double Effect Deodorant

NIVEA’nın devrim yaratan “NIVEA Deodorant Double Effect Serisi”, kalıcı ve hoş koku sağlarken, düzenli kullanımda , koltuk altı cildini yumuşatıyor ve tüylerin daha derinden alınmasını sağlıyor. Koltuk altlarının daha uzun süre pürüzsüz ve güzel görünmesini sağlayan ürün, gençlere rahatlık ve özgürlük sunuyor. İçeriğindeki sedir ağacı, frezya, yasemin ve zambak ekstreleri, 24 saat etkili koruma sağlayarak gün boyu enerjik ve zinde tutuyor.

Hamilelik ve Kozmetik

Kadınlar her zaman bakımlı olmak isterler değil mi? Anne adayları da 9 ay boyunca güzelliklerine dikkat etmek istiyorlar. Ancak bebek bekliyor olmak da onları korkutuyor.

Hamilelikte saç boyatmak güvenli midir?

Kullanılan boyanın cinsine göre değişir. Ancak boyalarda bulunan kurşun ve türevi vs maddeler ciltten emilerek zararlı olabilir. Her boya ürününde içerikleri tam olarak bilinmiyor. Bilinen çeşitli kimyasallar olduğu ve bunların içinden bazılarının zararlı olabileceğidir. Gerçi bir kereden alınacak zararlı madde oranı risk teşkil etmeyebilir diye düşünülebilir ama muhtemel yan etkileri bilinmeyen uygulamalardan uzak durmakta fayda var. Bu açıdan çok gerekmedikçe önermiyoruz.

Hamilelikte güneşlenmek zararlı mıdır?

Hamilelikte vücut ısısının artışını istemiyoruz bu bebek için iyi değildir. Hamile saat 11-17 arası güneşte durmamalıdır. Bu saatlerin öncesinde ve sonrasında da yatarak güneşlenme önermiyoruz. Denizde ve havuzda bu saatlerde alınacak güneş yeterli olacaktır. Bu sürelerin da 15 dakikayı geçmemesi gerekmekle birlikte günde bir kaç kez deniz banyosu öneriyoruz.

Güneşlenirken dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?

Saat 11-17 arası güneşe çıkılmaması gerektiğini gebeler unutmamalıdır. Gebelerde hormonal nedenlerden ötürü güneş lekesi oluşma ihtimali de yüksektir. O yüzden bu saatler dışında güneş alabilirler ama bu yine de güneşe yatarak güneşlenme tarzında olmamasının faydalı olduğu unutulmamalıdır. Gölgede ve denize girerken yüzerken aldığı güneş yeterlidir.

Hamilelikte hangi epilasyon yöntemi kullanmak gerekir?
Ağda ve tüy dökücü kremlerin olumsuz yönleri var mıdır?
Ağdanın bilinen bir yan etkisi yoktur. Tüy dökücü kremler çok çeşitli ve hepsinin ayrı ayrı içeriklerini bilerek değerlendirmek gerekir. Ancak hepsi de kimyasallar içerdiğinden dikkat etmek ve tercih etmemekte yarar var.

Çatlakları önlemek için kullanılan kremler bebeğe zarar verir mi?

Hayır. Bu konuda özel olarak satılan ürünler var. Onlardan tercih edilmelidir.

Hamilelikte dişe dolgu yaptırmak güvenli midir?

Evet. Çürük dişle dolaşmak zararlıdır bu sürede gerekli olduğunda diş dolgusu yapılır Lokal anestezi gerektiği hallerde diş çekimi yapılabilir. Bu, zararlı değildir.

Hamilelikte Yaşadığınız Cilt Değişiklikleri

Gebelik maskesi, sivilcelerde artma,çatlaklar, saç dökülmesi… Hamilelik döneminde yaşanan bu sorunlar sadece size ait değil. Her kadın bu ve buna benzer problemleri yaşıyor.

Gebelik maskesi nedir?

Gebelik maskesi, hamilelik döneminde kadın seks hormonlarının aşırı artmasıyla ortaya çıkan lekelenmelere verdiğimiz isimdir. Güneş gören bölgelerde olur; yüzde, özellikle çene, elmacık kemikleri ve bunun gibi güneş ışınlarının dik geldiği bölgelerde daha yoğun görülür. Hamilelik dışında hormonal dengesizliklerde ve bazı kronik hastalıklarda da karşımıza çıkmaktadır.

Kimlerde daha çok görülür?

Gebelik maskesi oluşumunda ailesel yatkınlık söz konusudur. Ayrıca dikkat edilmeden güneş altında çok kalma durumlarında ve derinin üst tabakasını tahriş eden kozmetik ürün kullanımı ve manipülasyonlarda (tüylerin alınması gibi) görülme oranı artar.

Ne şekilde tedavi edilir?

Hamilelik döneminde hiçbir tıbbi tedavi prensip olarak uygulanmaz. En doğrusu güneşten koruyucu kremler kullanarak ve öğlen saatlerinde güneş altında durmaktan kaçınarak kişisel koruma sağlamaktır.

Bazı anne adaylarında gebelikte sık sivilce görülmesinin sebebi nedir?

Gebelikte görülen sivilceler yine kişideki hormon fazlalığı sonucu oluşur. Ergenlik döneminde sivilce problemi olan kişilerde görülme olasılığı fazladır. Hamilelik sonlanınca kendiliğinden düzelir.

Sivilceler tedavi edilir mi? Edilirse nasıl tedavi edilmelidir?

Ph'ı dengelenmiş ürünler kullanarak deriyi temiz tutmak ana prensiptir.

Çatlak neden olur?

Çatlaklar deri altındaki dokuların ani gelişmesi ve büyümesine derinin yetersiz kalması sonucu oluşur. Yani alttaki dokunun hızlı büyümesine derinin esneme kapasitesi yetersiz kalır ve deri bu bölgelerde ayrılır. Vücut bu bölümleri onarım dokusu ile doldurur.

Önlemek mümkün müdür?

Çatlak oluşumunu hızlı kilo alımları çok destekler. Hamilelik süresince orantılı ve 8-13 kilo arası kilo alımı gerçekleşirse kişinin daha az oranda çatlakla karşılaşması söz konusu olur. Ayrıca deriyi besleyerek çatlak oluşumunu bir ölçüde azaltan A vitamininden zengin kozmetik preparatlar kullanılabilir.

Tedavisi nasıl yapılır?

Çatlakların spesifik bir tedavisi yoktur. Vücut çatlayan bölgeyi onardığı için bu bölgede tekrar derinin gelişmesi şu andaki tıbbi ve teknolojik bilgilerimizle imkansızdır. Çatlakların yeni oluşumu sırasında tedavi şansı yüksektir, ancak olgunlaştıktan sonra tedavi şansı düşmektedir.

Saçların dökülme nedeni nedir? Tedavisi var mı? Yoksa doğum sonrası kendiliğinden düzelir mi?

Saçlar hamilelik sırasında dökülmez, aksine hormonların etkisiyle gürleşir ve çoğalır, ancak doğumdan sonra kadın seks hormonlarının azalmasıyla dökülmeye başlar. Doğumdan sonraki ilk yıl içerisinde kendiliğinden eski dengesine kavuşur. Eğer, hamilelik sırasında dökülme varsa mutlaka bir uzmanla görüşülmelidir, vitamin ve mineral eksikliği olabilir.

Ciltte meydana gelen hangi değişikliklerde doktora başvurmak gerekir?

Hamilelik döneminde deri benlerinde büyüme, tüylenmede artış, kaşıntılı deri hastalıkları görülebilir. Bunlar hamilelik sonlanınca kendiliğinden düzelir.

Hamile kadın güzeldir...

Hamilelik tüm sorunlarına rağmen kadınların hayatları boyunca yaşayabilecekleri en özel dönemlerden biri. Size tavsiyemiz, belki biraz zor olsa da, sağlığınızın yanında güzelliğinizi de ihmal etmeyerek bu dönemin tadını sonuna kadar çıkarmak!Anne adayının fazla birkaç kilo alma, yüz lekeleri, cilt tipinin değişmesi, saçların kalınlaşması ya da incelmesi gibi çok da istenmeyen durumlar yaşaması kaçınılmazdır. Ama tüm bunlar hamile kadınların güzel olamayacağı anlamına gelmez; önemli olan hamileliklerini bahane edip günlük bakımlarını ihmal etmemeleridir.

Akneli yüze makyaj yaparken

Akneli ciltler biraz daha fazla özene ve zamana ihtiyaç duyar. Kötü hijyenik şartlar ve kirlilik, aknelerini artırır. Uzmanların önerisi, deri temizliğine özen göstermeniz. Bazı makyaj ürünleri akneyi kötüleştirebilir. Bu nedenle yağsız ürünleri tercih edin. Kalın ve örtücü makyajdan kaçının. Akneliyseniz makyaj için taban oluştururken hafif ve doğal bir zemin hazırlayın. Alerji oluşturmayan, yağsız ve alkolsüz ürünler tam size göre. Ağır makyaj, gözenekleri tıkar ve aknenin kötüleşmesine yol açar. Hafif ve mat kapatıcıları tercih edin. Cildinizle uyumlu bir tonda kapatıcı kullanın ki, varsa kırmızı lekeleri de örtün. Bu yöntemi sadece çok özel durumlarda deneyin. En doğrusu gözenekleri kapatmamak. Eğer yağlı bir cildiniz varsa, komedon (siyah nokta) oluşturmayan (non-komedojenik) ürünleri seçin. Özellikle su ve yağ çözeltilerinden oluşan, kaolin ve talk gibi yağları emen maddeler içeren ürünleri kullanmanız daha iyi sonuç verir.
Dikkati gözlerinize çekin
Makyaj yaparken akneleri kapatmaya çalışmanın yanı sıra, dikkati cildinizden başka bir yere çekmeye çalışın. Renkli bir maskara, eyeliner ve hafif bir far bu amaca hizmet edecektir. Dudaklarınızı belirginleştirmek için de parlatıcı kullanabilirsiniz.KADINCA.NET
Akneli ciltlerde ilaçlarla birlikte makyaj malzemesi kullanmak istiyorsanız, ilaç sürdükten sonra en az 15 dakika bekleyin.
Eve döndüğünüzde cildinizi mutlaka iyice temizleyin. Yüzünüzde makyaj kalmadığından emin olun. Uzmanlar hafif şiddetteki akneler için temizleyicilerin yeterli olabileceğini söylüyor. Ancak orta ve ağır şiddetteki aknede tıbbi tedavi desteği almaktan çekinmeyin. Akneli ciltler için üretilen sabun, jel, köpük gibi temizleyiciler kullanın. Bol ılık suyla bunların kalıntılarını cilt üzerinden uzaklaştırın.
Bunları unutmayın
Temizleyici seçiminde cildin yağını fazla almayacak bir malzeme olmasına özen gösterin. Aksi takdirde tersine etki yapıp yağ bezleri fazla yağ üretebilir. KADINCA.NET
Cilt toniğiniz çok az alkol içermeli. Antiseptik ve ağrı dindirici maddelerle zenginleştirilmiş olanları tercih edin.
Güneşten koruyucu krem kullanacaksanız, cilde mat bir görünüm veren ve çabuk uçanlar size uygun olacaktır. Bunların içindeki yağlı kısım deriyle direkt olarak temas etmiyor çünkü.
Cildi rahatlatan ve yağ üretimini azaltan maskeleri deneyebilirsiniz.
Bir profesyonelin belli sıklıkta uygulayacağı derinlemesine temizlik, cildi kontrol altında tutmaya yardımcı olur.
Özel hazırlanmış ürünlerle makyaj yapabilirsiniz. Ancak sivilcelerin yoğunlaştığı dönemlerde pek makyaj yapmamanız daha iyi olur.

İŞTE MİGREN HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN HER ŞEY!..

Hemen herkes yaşamı boyunca en az bir kez baş ağrısı geçirir. Ancak migren baş ağrısının ötesinde bir durumdur. Baş ağrısı ve eşlik eden belirtiler, migrenli kişinin yaşantısını her zamanki gibi sürdürmesini engeller ve belirgin bir işgörmezliğe yol açar.


Hastalar tekrarlayıcı özellikli bu ataklar sırasında sessiz ve karanlık bir odada dinlenmek isterler. Migren baş ağrısı genellikle 24 saat içinde geçer, ancak 3 gün kadar uzun sürebilir.


Baş ağrısı geçtikten sonra oluşabilen yorgunluk hali hastanın normale dönmesini 1 gün daha geciktirebilir.


Kısa bir tanımla migren, tekrarlayıcı baş ağrısı atakları ve buna eşlik eden kusma, bulantı gibi başka belirtilerle kendini gösteren, sık rastlanan, kronik ve işgörmezlik yaratan nörolojik bir hastalıktır.


Migrenin Tipleri Nelerdir?


Migren genel olarak iki ana tipe ayrılır: Auralı ve aurasız migren.


Aura, migren hastalarında baş ağrısı döneminden önce ortaya çıkan ya da ona eşlik eden, genellikle 1saatten kısa süren bir dönemdir.


Bu dönemde hastalarda görme kayıpları, ışık çakmaları gibi görsel belirtiler; yüz veya vücutta iğnelenmeler; güçsüzlük; kelime bulmakta zorlanma gibi konuşma sorunları; baş dönmesi ve çift görme gibi bozukluklar oluşabilir. Hastaların %70'inde aurasız migren bulunmaktadır.


Migren atakları nasıl oluşur?


Migren oluşumundaki kilit nokta beyindeki kan akımı değişiklikleridir. Sinir sistemi tetikleyici faktöre tepki olarak beyni besleyen damarlarda spazm (kasılma) oluşturmakta, bu spazm sonucunda beyne giden kan azalmakta ve bazı damarlar doğan oksijen gereksinimini gidermek için genişlemektedir. Kan damarlarının bu şekilde genişlemesi ağrıya neden olmaktadır.


Tetikleyici faktörler arasında stres, kızgınlık, çeşitli kokular, sigara dumanı, iklim değişiklikleri, adet dönemi, doğum kontrol hapları ve başka bazı ilaçlar, uyku düzensizlikleri, açlık, bazı gıdalar ve yoğun aktivite yer almaktadır.


Migrenin belirtileri nelerdir?


Migren atağı sırasında genellikle zonklayıcı tarzda, aktivitelerle şiddetlenen, orta şiddette ya da şiddetli, tek taraflı olabilen baş ağrısının yanı sıra iştahsızlık; halsizlik; ışık, ses, kokudan rahatsız olma; bulantı ve kusma görülebilir. Bazı hastalarda ağrısından önce aura belirtileri görülür.


Migren atakları ne sıklıkta ve şiddette oluşur?


Migren atakları ortalama olarak yılda kez oluşmaktadır. Ancak bazı kişilerde her hafta atak oluşabilmektedir. Ataklar genellikle 55 yaşından sonra seyrekleşir.


Hastaların üçte ikisi ataklar ya da çok şiddetli olduğunu getirmektedir.


Migren toplumda ne sıklıkta görülür?


Türkiye'de migrenin bir yıl içindeki görülme sıklığı toplam olarak %16.4'tür. Genel olarak 4 migren hastasının 3'ünün kadın, 1'inin erkek olduğu saptanmıştır. Migren sıklığı yaşa göre de değişiklik gösterir, migren en çok yaşamın en üretken çağı olan 25-55 yaşları arasında görülmektedir.


Migren, hastaların yaşamlarını nasıl etkiler?


Migren, hastaların diğer insa ilişkilerini etkileyebilir

sosyal yaşamlarını kısıtlayabilir ve

meslek hayatlarını olumsuz etkileyebilir.Hastaların çoğu migrenin normal fonksiyonlarını engellediğini, hastaların üçte biri ise migren atağı sırasında yatmak zorunda kaldıklarını belirtmektedirler.


Migren hastalarını ancak %10'dan azı işlerine normal şekilde devam edebildiklerini ifade etmektedir.


Migrenin toplum üzerindeki etkileri nelerdir?


Migren, sağlık giderlerinin artmasının yanı sıra migren atakları nedeniyle işgücü kaybedilmesine de neden olur. Üretim sektöründe migrene bağlı olarak işe gidememe tüm hastalıklara bağlı işe gidememe nedenlerinin dörtte birini oluşturmaktadır.


Migren, işe gidememenin yanı sıra üretkenlik kaybına da yol açar. Migrenin etkin tedavisi, migrenin hastalar ve toplum üzerindeki yükünü azaltacaktır.


Migrene nasıl tanı konur?


Migrene tanı koymanın ilk basamağı sorunun tanımlanmasıdır. Hekimin baş ağrısıyla ilgili olarak soracağı soruların doğru şekilde yanıtlanması çok önem taşır.


Doktora vereceğiniz bilgiler arasında baş ağrısının ortaya çıktığı zaman, ağrının yeri, şiddeti, özellikleri, süresi, oluşma sıklığı ve zamanları, eşlik eden belirtiler ve tetikleyici faktörler yer alır.


Doktorunuza migren ataklarınızı ve özelliklerini kaydettiğiniz baş ağrısı güncesiyle başvurmanız çok yararlı olacaktır. Migren günceleri tanı konmasına ve tetikleyici faktörlerin saptanmasına yardımcı olur.


Migren diğer baş ağrılarından nasıl ayırt edilir?


Baş ağrısı bir çok nedene bağlı olarak oluşabilir ve genel olarak altta yatan başka bir hastalığın bulunup bulunmamasına göre iki ana gruba ayrılır.


Altta başka bir neden bulunmayan baş ağrıları primer olarak adlandırılır ve bu grupta migren ile gerilim baş ağrısı yer alır.


Altta başka bir hastalık bulunan baş ağrılarına ise sekonder baş ağrıları denir ve bunlara yol açan nedenler sinüzit, menenjit gibi enfeksiyon hastalıkları, damar hastalıkları, metabolizma hastalıkları bulunur.


Migrenli hastaların muayenesinde bir sorun tespit edilmez ve tanı konmasını sağlayacak bir test yoktur. Ancak çok çeşitli nedenlerle olabilen farklı baş ağrılarını elemek için çeşitli tetkikler yapılabilir.


Migren tedavi edilebilir mi?


Migren, tedaviyle kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Tedavi migren atağı sırasında uygulanan akut tedavi ve koruyucu tedavi olarak ikiye ayrılır. Atakları sık oluşan hastalara akut tedavinin yanı sıra atak sıklığını azaltmak ve tedavinin daha etkin olmasını sağlamak için koruyucu tedavi de uygulanır.


Tetikleyici faktörleri bulunan hastaların bunlardan kaçınması atak oluşmasını engelleyebilir.


Atak tedavisinde ilaçların baş ağrısı başlangıcında mümkün olduğunca erken alınması önerilmektedir.


Son yıllarda akut migren ataklarında kullanılan yeni ilaçların keşfedilmesi bir çığır açmış ve migren ataklarının modern şekilde tedavisi mümkün olmuştur. Bu yeni ilaçlar hakkında bilgi almak için doktorunuza danışınız.

Çağımızın sorunu: Migren

Toplumda en sık görülen ve şikayet edilen hastalıklardan biridir migren. Şiddetli baş ağrıları ve beraberinde gelişen olumsuz etkiler, atak boyunca yaşam kalitenizi düşürür ve sizi sıkıntıya sokar. Uzmanlara göre migren aynı zamanda toplumsal bir sorun, çünkü kişinin iş yaşamını olumsuz etkiliyor ve verimi de düşürüyor. Yediğiniz gıdalara dikkat ederek ve hayatınızdan stresi uzaklaştırarak, migren ataklarını aza indirebilirsiniz.

Günümüzün en sık şikayet edilen sağlık sorunlarındandır baş ağrıları. Hayatımıza yoğun oranda stresin girmesiyle birlikte, baş ağrıları da çeşitlenmeye ve sıklaşmaya başladı. Bir baş ağrısı tipi olan migren hastalığı da şiddetini günden güne arttırıyor. Dr. Ali Boyacıyan konu hakkında: "Migren toplumda görülen en sık baş ağrısı türlerinden biri. Değişik çalışmalarda farklı rakamlar çıkmasına rağmen yaklaşık olarak toplumda yüzde 10–15 civarında kişide ortaya çıkabilmektedir. Migren, esas olarak beyinde hücresel düzeyde fonksiyonel bir bozukluktan kaynaklanır. Bu bozukluk belli bir süre devam ettikten sonra dönemini tamamlar ve iz bırakmadan düzelir. Migrenin süresi klasik olarak 3–72 saat civarında olmaktadır. Aslında beyinde hücresel düzeyde bir bozukluk başlar. Bu bozukluğun neticesinde beyin damarları ve beynin etrafını saran zarlar etkilenir. Bunun neticesinde de şiddetli zonklayıcı ağrılar ortaya çıkar. Çoğu zaman ağrının bir periyot halinde geliştiği bir hastalık olan migren, zaman zaman ağrı dışındaki belirtilerle de kendini gösterebilir." diyor.

Migren genel olarak klinik planda auralı migren ve aurasız migren olarak ikiye ayrılır. Bunun dışında daha nadir görülen oftalmik migren, hemiplejik migren, komplike migren gibi türleri de vardır.

Migrenin belirtileri ve sebepleri nelerdir?

En önde gelen belirti, zonklayıcı baş ağrısıdır. Bu ağrılara genellikle bulantı ve kusma eşlik eder. Eş zamanlı olarak ses ve ışık hassasiyeti, koku hassasiyeti ve bu ana belirtilerle birlikte ikincil olarak gelişen otonomik bozukluk belirtileri gelişir. Eğer migreniniz varsa kriz esnasında veya öncesinde; uyku hali, açlık hissi, esneme, gaz birikimi, geğirme, baş dönmesi gibi belirtilerden de şikayetçi olmanız çok normaldir.

Migrenin temel olarak sebebi hala bilinmiyor, ancak sözü edilen peşi sıra bozuklukların birbirini tetiklediği biliniyor. Migrenin başlangıcı, hücresel düzeydeki mekanizmalarla olur. Bu düzeyde biriken bazı inflamatuar maddeler, başka reaksiyonları tetikler ve bunun sonucunda, beyin hücrelerinin ve bazen de kan damarlarının işlevleri bozulur. Bütün bunların akabinde de genellikle şiddetli baş ağrıları ortaya çıkar.

Migrene nasıl tanı konur?

Baş ağrısı, genel bir başlık olduğu için migren bunun alt gruplarından biridir. "Baş ağrısı" büyük başlığı altında, migren dışında da birçok hastalık vardır. Örneğin küme tipi baş ağrısı, dolaşım bozuklukları, beyin tümörleri, beyin kanamalarının yol açtığı ağrılar, "baş ağrısı" büyük başlığı altında irdelenebilecek hastalıklar arasında sıralanabilir.

Migrene tanı genellikle öykü özelliklerine dayanılarak konulur, çünkü atak sırasında yapılabilecek bazı özel laboratuar tetkikleri dışında, migren hastalığını ortaya çıkarabilecek bir tetkik henüz yoktur. Çoğu zaman diğer hastalıklar dışlanarak ya da belirtilerin üzerine giderek tanı koyulmaya çalışılır.

Migren, hastaların yaşamlarını nasıl etkiler?

Migren aslında önemli bir toplumsal sorundur. Migren hastalığının neden olduğu iş gücü ve üretim kaybı yüksek oranlardadır. Migren hastasının kendisi açısından da yoğun ağrılı bir dönem olduğu için sıkıntı verici bir durumdur. Üstüne diğer ek belirtiler de eklendiğinde, (mide bulantısı, kusma gibi) kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Çoğu zaman yatarak istirahat tedavisi migren hastasına iyi gelir.

Migren atakları, yukarıda anlatılan mekanizma ile ortaya çıkar. Auralı migrende, genel olarak 1 saat civarında süren öncül belirtiler olur ve sonrasında baş ağrısı gelişir. Aurasız migrende ise, genellikle öncül belirti ortaya çıkmaz ve baş ağrısı daha uzun sürer. Migren ataklarının sıklığı ve şiddeti hastadan hastaya büyük değişkenlik gösterebileceği gibi aynı kişide değişik dönemlerde sıklık ve şiddet değişkenlikleri de görülür. Hayat boyu ancak birkaç kez migren tipi ağrı çeken insanlar olduğu gibi, hemen her gün migren ağrısı ile yaşamak zorunda kalan kişiler de vardır.

Migren ağrısı sırasında, genellikle sessiz ve karanlık bir ortamda yatmayı tercih edersiniz. Atak döneminde olduğu için bu dönemi kırmakta kullanılan ilaç uygulamaları ağrınızın hafiflemesine ya da yok olmasına yardımcı olur.

Migren nasıl tedavi edilir?

Migren tedavisi asıl olarak iki başlıkla irdelenebilir.

• Atak tedavisi: Şiddetli ağrı sırasında uygulanacak ilaçlar ve yardımcı yöntemlerdir.

• Koruyucu tedavi: Ağrı olmaksızın uygulanan, ağrıyı önleyici ilaçlar ve yöntemlerdir.

Migren tedavisiyle ilgili olarak Dr. Bülent Kayhaoğlu ise: "Migren tedavisinde ilaçlar basta olmak üzere birçok yöntem de denemektedir. Genetik bir hastalık olduğu için kesin tedavisi yoktur, ancak tedavi yöntemleri ile hastalıktan dolayı düşen yasam kalitesi arttırılabilir. Öncelikle ağrınızın ataklarını tetikleyen etmenleri fark etmeniz ve bunlardan kaçınılabilir olanlardan kaçınmanız önemlidir." diyor ve şöyle devam ediyor:

İlaç tedavisinde koruyucu olarak belli süreler (3–6 ay) ilaç kullanımı oldukça etkilidir, bu süreler sonunda ilaçların etkinliği bir süre daha devam eder.

Atak sırasında başlangıçta basit ağrı kesiciler bir süre işe yararken, sonra etkisizleşirler. Sık ağrı atağı olanlarla birlikte özellikle allodini (vücutta normalde ağrı oluşturmayan uyaranların ağrılı olmaması, örneğin saç tararken acıma) varlığında yeni geliştirilmiş Triptanların çok işe yaradığı bilinmektedir.

Adet dönemlerinde ortaya çıkan ağrı atakları için, adet öncesi ve sırasında kullanılan tedavi şemaları ile yaşam kalitenizi arttırabilirsiniz.

İlaç kullanmayı sevmiyorsanız ya da beklenen yararı göremediyseniz de bağımsız veya ilaçlarla birlikte yardımcı tıp yöntemleri deneyebilirsiniz. Bunlar akupunktur, yoga, EMDR olabilir.

Önemli olan; var olan ağrı ataklarının isminin doğru konması, iyi izlenmesi ile yaşamın değişik dönemlerinde ortaya çıkabilecek başka hastalıklar, ilaç kullanımlarıyla sorun yaratmayacak stratejilerin geliştirilmesidir. Migren, yalnızca bir baş ağrısı hastalığı değildir. Tek basına ya da diğer hastalık ve ilaçlarla daha ciddi hastalıklara zemin hazırlayabilir. Yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve iş gücü kayıplarının önüne geçilmesi, yine bu stratejilerin başka bir artı değeridir.

Hangi etkenler migrene neden olur?

• Genellikle oksijeni az olan yoğun bir ortamda bulunmanız ya da yoğun kokulu bir ortama maruz kalmanız migreninizi tetikleyebilir.

• Ayrıca vücudunuzu strese sokacak herhangi bir faktör de migren ağrınızın tetiklenmesine neden olur. Stresle tetiklenen migren ağrısı bazen de eğer uzun süreli bir stres yaşadıysanız, bu dönemi izleyen rahatlama döneminde de ortaya çıkabilir, mesela tatilde.

• Uyku miktarınızı hep sabit tutmanızda fayda vardır. Az veya fazla uyumak migreni tetikleyen bir etkendir.

• Ayrıca bazı yiyecekler (her hastada geçerli olmamakla birlikte; çikolata, beyaz peynir, kaşar peyniri, baharatlı yiyecekler, mezeler ve alkol) migren ağrılarını uyarabilir.

Migren en sık hangi yaşlarda görülür?

Dr. Kahyaoğlu: "Her yaşta başlayabilirse de en çok ergenlik ve ilk gençlik yaşlarında başlar. Ergenlik öncesi her iki cinste görülme sıklığı eşitken ergenlik sonrası menopoz dönemine kadar kadınlarda çok daha sıktır. Gebelik boyunca azalması, menopozdan sonra belirgin değişiklik göstermesi, doğum kontrol hapları ile şiddetlenmesi, migren ile kadın cinsiyet hormonları arasında sıkı bir ilişkinin varlığını düşündürür. Çocukluk cağında nedensiz şiddetli karın ağrıları, kusma atakları migren nedeniyledir." diyor.

Migren, özellikle hormonal değişikliklerden sık etkilenir. Bu nedenle örneğin periyot dönemlerinizde şiddetli ağrıların ortaya çıkması normaldir. Bu açıdan başka bir destekleyici kanıt olarak da migren tipi ağrıların, genellikle hamilelik dönemlerinde azaldığı gözlenir.

Kadınlar için `Hayat Kurtaran İki Dakika

Rahim Ağzı Kanserini ve kanser habercisi olan öncülleri, iki dakikada tespit edebilen TruScreen adlı kanser tarama cihazı, 6 Ağustos 2009 Perşembe günü İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi`nde kullanılmaya başlandı.

Bu yeni teknoloji 10 Ağustos 2009 itibari ile de Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın ve Çocuk Sağlığı Merkezi`nde de(Ankara) kullanılmaya başlanacak. Ayrıca Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim Araştırma Hastanesi`nde(Ankara), Özel Kartal Dragos Şifa Hastanesi`nde (İstanbul) ve bazı özel muaynanelerde de bulununan cihaz ile rahim ağzı kanseri taramaları yapılabilecek.



Hayat Kurtaran İki Dakika

Rahim ağzı kanseri hakkında yapılan araştırmalarda; yaşanan ölümlerin en büyük nedenin, teknolojik altyapı eksikliği ve eğitimli sağlık personeli sayısının yetersizliğinden dolayı yeterli servikal tarama programlarının uygulanamaması olarak gösteriliyor. Kadınların bu hastalık hakkındaki bilgi eksikliği ise diğer bir neden. Amerika`da yapılan bir çalışmada rahim ağzı kanserine yakalanmış kadınların yüzde 50`den fazlasının daha önce hiç tarama testi yaptırmamış, yüzde 60`dan fazlasının ise son 5 yılda hiç tarama testi yaptırmamış olduğu görülüyor. Yapılan bir diğer bilimsel çalışmada tarama programlarının yaygın olarak uygulandığı ülkelerde rahim ağzı kanserinden kaynaklı ölümlerde yüzde 75`lere varan ciddi bir gerileme saptanmış.

Türkiye`de her gün 4 kadına rahim ağzı kanseri teşhisi konuluyor ve günde iki kadın bu yüzden yaşamını yitiriyor. Ülkemizde tarama yapılması gereken yaş grubunda 21 milyondan fazla kadın bulunduğu halde, şu anda mevcut klasik yöntemlerle maksimum tarama yapılabilen kadın sayısı 4 milyon civarında. `Hayat Kurtaran İki Dakika` sloganıyla hizmete sunulan bu sistemle kadınlar çok düşük bir ücret ödeyerek özel bir ortamda tarama yaptırabilecekler.

Kanser oluşumu 10 yıl önceden öğrenilebiliyor

Hizmete sunulan bu yeni teknolojiyle rahim ağzı bölgesindeki anormal (ileride kansere dönüşebilecek) doku değişikliklerini 5-15 yıl önceden tespit edilebiliyor. Erken tanı ile tedavi olma şansı TruScreen taramasıyla büyük ölçüde artıyor. Rahim ağzı kanseri önceden tespit edebilen bir kanser türü. Yani hastalığa erken evrede tanı konduğunda birçok yaşam kurtarılabiliyor. Rahim ağzı kanseri riski taşıyanlar ise cinsel olarak aktif her kadın. Sigara kullanan, çok sayıda doğum yapmış, kendisi veya eşinin birden çok cinsel partneri olmuş veya olan kadınlarında risk oranı artıyor. İstanbul ve Ankara`da kullanılmaya başlanan sistem ile Türkiye`de risk grubunda bulunan tüm kadınlara tarama yapılıp, önlem alınabilecek.

Kadınlara iyi uyumaları için birkaç öneri

Kadınlarda yaş ilerledikçe uykusuzluk probleminin arttığına dikkat çeken Prof. Tutluoğlu, uykuyu etkileyen faktörleri şöyle sıraladı:

Menopoz çok etkili
* Hormon seviyelerinde değişim, stres, yaşam stili.
* Uykuya dalmada güçlük, gece uyanıp bir daha uyuyamama, uyanmada güçlük ve gündüz uykululuk hali...
* Çalışan kadınlarda uyku problemleri daha fazla görülmektedir.
* Kahve çay ve sigara kullanımı uykuya dalma açısından önemli problemlerdir.
* Alkol ise uyku bölünmesi ve kabus görmek gibi sorunlara yol açabilir.
* Menopozdaki kadınların 2/3'ünde uyku problemi vardır. Menopozla birlikte östrojen seviyelerinde düşme sonucu sıcaklık basması da uyku problemi yaratır.

Mışıl mışıl uyumak için...
* Çay ve kahveyi kesin, alkol tüketimini kısıtlayın. Sigarayı bırakın...
* Gece uykunuzu olumsuz etkileyebilecek enerji içeceklerinden uzak durun.
* Uykuya geçmeden önce kendinizi gevşetin.
* Gündüz uyuklamalarını kesmeyi deneyin.
* Kıyafetiniz rahat olsun ve sizi sıkmasın.
* Yatak odanız sessiz, loş ve yatağınız ve yastığınız rahat olsun.
* Akşamları ağır ve baharatlı yemekler yemeyin.
* Evcil hayvanları yatak odasından uzak tutun...

Sabah

Kadın yazarların Karadeniz`i

Öykülerin İstanbul ve Ankara`ya göre daha üstünkörü bilinen bölgeye bakması,

gündelik hayatın ayrıntılarını yansıtması, dayandıkları kültürel dokunun algılanıp

tanınması göz önünde bulundurulduğunda `Kadın Öykülerinde Karadeniz` adlı çalışma

çok önemli bir girişim

Oy Sürmene Sürmene

Kizlar giyer fermene

Fermenenin altında

İki gugulli meme

Karadeniz bölgesi için yeşilin bütün tonları diye başlayan onlarca tanımlama

yapıldı. Oysa tanıdıkça seversiniz bir kenti. Önünden geçtiğiniz bir yapının

hikâyesini öğrendikçe ya da sokaklarında dolaştıkça... Kadın Öykülerinde Karadeniz,

bu güzelliklerin öykü kişilerinin arkasından belirdiği, bambaşka hayatlara odaklı

bir kitap.

Önce Persler, Romalılar ardından Bizanslılar ele geçirir Karadeniz`i. Durmadan

büyüyen Osmanlı topraklarına katılması 1484 yılındadır. Ruslar kuzey kıyılarına

hakim olur. Karadeniz savaş, zafer ve yıkımlarla geçen tarihinin yükünü omuzlarında

taşır. Kentlerin adları, fiziki ve sosyolojik yapısı bu yükle çevrilidir. Uzun

ve sert tarihi renklerine yansır. Dik yamaçlar üzerinde uzanan bol oksijenli

yaylalar kimleri konuk etmemiştir ki.

Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi Efnan Dervişoğlu, Kadın Öykülerinde Ankara`dan

sonra bu kez Karadeniz`de okurla buluştu. Büyük bir emekle hazırladığı hemen

fark edilen seçkide yirmi üç kadın yazarın öyküleri yer alıyor. Yine bu diziden

daha önce de Hande Öğüt`ün derlediği Kadın Öykülerinde İstanbul çıkmıştı.

Öykülerin İstanbul

ve Ankara`ya

göre daha üstünkörü bilinen bölgeye bakması, gündelik hayatın ayrıntılarını

yansıtması, dayandıkları kültürel dokunun algılanıp tanınması göz önünde bulundurulduğunda

Kadın Öykülerinde Karadeniz önemli bir girişim. Haliyle konu şehirler olunca

yalnızca öykü yoluyla aktarılabilir duyguların peşinde, yeni bir yaklaşım ümidiyle

yola çıkarıyor okuyanı da.

Mevsimler var öykülerde. Mısır tarlaları var, güneşin altında aydınlık, rüzgârda

dalgalanan; sarp yamaçlar var, vahşi, derin; deniz var, inatçı, simsiyah duran.

Takaların poyrazda yelkenleri şişer, şenlikli mi şenlikli. Gölgeli fındık ormanları

delidir, kokular içinde, iç bayıltıcı. Kerempe Burnu`nda dalgalar minare boyundadır,

azgın mı azgın. Yağmur yağar sel alır. Konuşmayı şehvetle sever insanları...

Havada sürekli bir ıslaklık, bir türbe serinliği. Akşam olurken sobalar tutuşturulur,

duman kokusu dolaşır sokaklarda. Ağlar dolusu balık, bereket çıkar suyundan,

renk renk yeşil fışkırır toprağından. Kadınlar Surp Feneri, Samsun Limanı ve

Tokat yollarından, yaşamın hem zor hem de çileli olduğu kıyılardan, yalnız türkülerinden

tanıdığımız yaylalarından sesleniyorlar.

Sıralamayı biraz bozarak Aysel Özakın`ın tahlilleri derinlikli `Sessiz Bir Dayanışma`

ile başlayacağım. Özakın, ıssız bir Karadeniz kasabasından İstanbul`a gidecek

olan gece otobüsündeki genç bir delikanlının yolculuğunu anlatan öyküsünde,

suskun bir kız çocuğunun anne babasından koparılırken bile yakaladığı küçük

sevinçleri, acıları, fındık tarlalarındaki ırgatların maruz kaldıkları şiddeti

keskin bir gözlemle yansıtmış. Hiç bitmeyen göçün bin bir türlüsü vardır. Küskün

bakışlı küçük kız da istanbul`a gitmektedir. Özakın, sözcüklerin seçimindeki

arılık ve özenle vurucu bir doğallık ve öykü tadı yaratmış. Bölgesel, sınıfsal

durumların neden olduğu insanlık dramlarını ustalıkla açığa çıkaran, karakterlerini

yaşadıkları koşulların içinden anlatan öyküler neredeyse Karadeniz`in tüm şehirlerinde,

kasabalarında, evlerinde, kahvelerinde gezinmiş. Her biri bir fotoğraf keskinliğinde

bir atmosfer sunmuş.

Erendiz Atasü`Bayburtlu`da, kırık, yalnız insanın hayatı göğüsleme başarısını,

onun iç dünyasında dolaşarak yakalamış. Karadeniz`i okudukça, keşfettikçe gördüm

ki, kolayca kendini açmayan bir enerji, biraz sinsi bir kargaşa, dinamizm gizli.

Bazı öyküler, birkaç kuşak öncesinden günümüze insanların yaşamıyla ilgili bilgi

edinme durumundan öte, üzerinde şekillendiğimiz sosyal zeminin yaşamları belirleyen

dramatik özüne dokunuyor.

Şükrü Bey`in endişeleri

Hiç bir parkta oturup da yaşlı bir adamı dinlediniz mi? `Ben Sizi Çok Aradım

Şükrü Bey`in iki kahramanı, Şükrü Bey ve yaşlı adam, bir parktaki banka oturmuşlar,

konuşuyorlar. Öykü boyunca okur, yaşları kemale ermiş bu iki adamın geride bıraktıkları

hayatları, o hayatla ilişkileri, o banka oturana dek neler yapmış oldukları

konusunda doğrudan bilgi ediniyor. Öte yandan Şükrü Bey`in kişiliği, endişeleri,

kafasının derin köşelerinde saklı düşünceleri ustalıklı bir biçimde okura iletiliyor.

Zerrin Koç`un ördüğü diyaloglarla okur sanki o parktaki bir başka banka oturtuluyor,

kulak ucuyla Şükrü Bey`i dinliyor.

Semra Özdamar, kendini bildi bileli yaylaya çıkan yaşlı bir kadının artık gücü

yetmese de yaylacılara katılmasını anlatıyor. Çoluk çocuk rengârenk giysileri,

süslü sığır sürüleriyle düşerler yollara. Sivri kayalık bayırları tırmanırlar.

Sis basmasın diye dualar edip, molalar verirler. Emine kadın, yıllarca otlakta

orak sallamış olmanın, başka köylerden tanışlarını görmebilmenin coşkusuyla

yaylacılara yetişmeye çalışarak Zigana`nın zirvesine doğru düşe kalka yürür.

Bu onun son yaylaya çıkışı, `Kadırga`da Son Horon`udur.

Kevser Ruhi`nin `Kehribar Kadınlar`ında asırlık çınarların yapraklarının hışırtısı,

Uzunoluk Deresi`nin çağıldayıp giden şırıltıları arasında, isimleri kır çiçekleri

kadar sevimli ama yazgıları kahırlı kadınlar öykülerini bırakıveriyorlar ellerimize.

Leyla Ruhan Okyay, Anadoluhisarı`nın küçük balıkçı kahvesinde yaşlı balıkçıların

sigaralarını tüttürerek birbirlerine anlattıkları, ağızdan ağıza dolaşarak büyüyen

bir öyküyü kaleme almış.

Diğer öykülere, fındık kabuğu unundan ekmek yapılan dönemler, mahalle fırında

sıraya girilen pazar sabahı geleneği, evlerin bahçelerinde pişirilen çilek reçelleri,

kocasını denize veren kadının yası, açık saçık türküler ama bıçak çektiren katı

muhafazakârlık, Rus pazarı, en uzun mesafesi yürümeyle yarım saat süren küçük

kasabalar, ağaç dallarına çıplak ampüller sarılmış çay bahçeleri, koca koca

gemilerin yanaştığı liman konu olmuş. Geleneksel yaşam biçimi silikleşse de

tamamıyla kırılmamış, eskinin izleri net bir fotoğraf olarak duruyor. Allı yeşilli

balıkçı takaları günümüzde motorlu, dillere destan balıkları azalmış, önüne

otoyol yapsalar da kıyısı boyunca genişleyip daralan ormanları hâlâ gümbürtülü.

Buraya sığmayan, anmadan geçemeyeceğim öyküler ise Fatma N.`nin `Sema`nın Toprağı`

ve Müge İplikçi`nin `Yalnız`ı. Yeşim Ustaoğlu ise `Fatma Teyze` başlıklı sahici

anlatısı ile katılmış seçkiye.

Her bir öykü yaşadığı coğrafyanın biçimlendirdiği insanı anlatıyor. Buradan

hareketle bu Karadenizli öyküler toplamı başrole kentleri yerleştirerek bir

anlamda farklı bir tanıma fırsatı da sunuyor. Karadenizin dağınık kitaplarda

bulamayacağınız yüzünü. Buyurun, okuyun.

MÜNEVVER SOYLU(Arşivi) Radikal Kitap

Kadınlar hafif göbekli seviyor!

İngiltere´de yapılan bir araştırmaya göre, kadınlar göğüs kılları olan, biraz göbekli erkekleri bakımlı metroseksüel erkeklerden daha çekici buluyor.

Bir dondurma şirketi tarafından 5 bin kadına yapılan ankete göre, kadınların yüzde 80`i göğüs kıllarını tıraş eden, kadınsı görünüşlü erkeklerden hoşlanmadıklarını söyledi. Kadınlar, saçlarına fön çeken, dar şortlar giyen ve bütün gün güneşlenen erkekleri de çekici bulmadıklarını belirtti.

Ankette, `biraz bira göbeğinin` kadınlara çekici geldiği, kadınların yüzde 10`unun da erkeklerin göğüslerinin iri olmasından rahatsız olmadığı belirlendi. Her on kadından biri de nefesi bira kokan erkeklerden hoşlandıklarını söyledi. Araştırmacılar, `Erkekler nemlendirici ve dar şortları futbolculara bıraksınlar` dedi.

Kilo verirken acele etmeyin!...

Diyet yaparken asla öğün atlamayın, diyetinizi sağlık sorunlarınız varsa buna göre düzenleyin ve en önemlisi kilo vermek için acele etmeyin...

Sişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan bir sağlık sorunu olarak kabul ediliyor. Hisar Intercontinental Hospital'den Diyetisyen Canan Özal Kuzum, ''Şişmanlık, aşırı beslenme, yetersiz aktivite, kalıtım, psikolojik sorunlar, doğum sayısı, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi pek çok değişik faktöre bağlı ortaya çıkabilir. Şişmanlık tek başına olduğu gibi

DİYETİNİZ SİZE ÖZEL Mİ?

• Bireyin kilo vermeden önce kaç kilo vereceğini ve bu kiloyu ne kadar sürede verebileceğinin belirlenmesi gerekir. Kişi hiçbir zaman kısa sürede kilo kaybetmeyi planlamamalıdır. Vücudun kilo kaybı, haftada yarım veya bir kiloyu geçmemelidir.

• Kişilerin uygulayacağı standart bir diyet yoktur, her diyet kişiye özel uygulanmalıdır. Verilecek diyet kişinin beslenme alışkanlıklarına, yaşına, cinsiyetine, iş koşullarına, bazal metabolizma hızına ve sağlık problemlerine (yüksek kolesterol, tansiyon, diyabet) göre hazırlanmalıdır. Herkesin aynı diyeti yapması söz konusu olamaz. Her bireyin kişisel özellikleri farklı olacağından diyete verdiği cevap da farklı olacaktır.

• Diyette öğünler azar azar ve sık tüketilecek şekilde düzenlenmeli ve öğün atlanılmamalıdır. Genelde diyet yapan bireylerin tüm gün aç kalıp metabolizmalarını zayıflattığı görülüyor.

• Diyetler genelde 3 ana ve 3 ara öğün olacak şekilde düzenlenir. Fakat ana öğünler kadar önemli olan ara öğünler her zaman ihmal edilir veya atlanır. Kan şekeri, kişi öğününü tükettikten 2-2,5 saat sonra yavaş yavaş düşmeye başlar ve böylece diyet yapan kişide açlık hissi doğar. Buradaki ara öğünlerin amacı da kan şekerinin düşmesini ve açlık hissinin önüne geçilmesini sağlamaktır. Bu nedenle ara öğünlere gereken önem verilmelidir.

SIVILARI İHMAL ETMEYİN

• Diyet içinde her besin grubunda bulunan besinler dengeli bir şekilde dağıtılmak koşulu ile tüketilmeldir.

• Diyet sırasında en az 2-2,5 litre su içilmelidir.

• Meyve ve sebzelere diyette çok fazla önem verilmelidir. Bu besinler vitamin ve mineral açısından oldukça zengindir ve aynı zamanda posa içeriği yüksek besinlerdir. Posa içeriği yüksek besinler kabızlık probleminin tedavisine de yardımcı olur.

• Yapılan en büyük hatalardan biri de zayıflama dönemi bittikten sonraki dönemdir. Genelde kilonun korunması gereken bu dönemde, diyete başlamadan önceki, şişmanlanmaya neden olan kötü beslenme alışkanlıklarına geri dönüş yapılır. Burada yapılması gereken, sağlıklı beslenme alışkanlığının bir yaşam tarzı haline getirilmesidir.


© COPYRIGHT 2008 COSMOTURK, All Rights Reserved. COSMOTURK'teki özel haberleri kaynak göstermeden izinsiz kullananlar hakkında yasal işlem yapılmaktadır...

Cilt Bakım Ürünleri

Günlük Cilt Bakımında;
1) Cilt tipine uygun ürünleri seçmek önemlidir.
2) Çevreden biriken kirlerin, ter yağ gibi kişisel salgılarımızın, ve dökülmekte olan ölü cilt hücrelerimizin temizlenmesi ikinci adımdır.
3) En hafif temizlemeyle bile bozulabilen cildin üst tabakasındaki doğal nemlendirme sistemlerinin nemlendiricilerle takviye edilmesi. Genel kural olarak da nemlendiricilerin yüz ve vücut halen nemliyken kullanılması vücuttaki nemi hapsetmektedir.
4) UV ışınlarının verdiği hasarı önlemek için güneşten koruyucu kullanmak
5) Normal cildin bilhassa foto yaşlanma ve hasarı için tedavi edici ürünlerin kullanılması uygundur.
Kuru Ciltlerde; Kuru ciltlerde kurutucu ve alkol içeren ürünler ciltten nemi söküp atacağı için tercih edilmemelidir.
Hassas yumuşak sabun içermeyen likit bir temizleyici sonrası gliserin , hiyalironik asit gibi ürünlerle formüle edilmiş nem kaybını azaltan nemlendiriciler kullanılmalıdır. UVA ve UVB ışınlarına karşı koruyucu SPF15 ve üstü bir ürün yıl boyunca dışarıya çıkmadan yarım saat önce açıkta kalan alanlara uygulanmalıdır.
Yağlı Cilt; Yağlı ciltlerde aşırı yağlı ürünler, hassas ciltlerde ise uygun daha az hasar verecek narin ürünler tercih edilebilir.
Yağlı ciltlere özgün yağ bağlayıcı likit veya jel şeklinde temizleyicileri tercih edin. Krem bazlı, kakao yağı, lanolin içeren sabunlardan uzak durun. Losyon şeklinde suyu çekip tutan (humectane) maddeler içeren nemlendiricileri tercih edin. Ergenlik çağındaki gençlerde görülen hormon değişiklikleri nedeniyle yağlı ve akneye yatkın cildin temizliği ve doktor tarafından önerilen ürünlerin düzenli kullanılması önemlidir.
Yağ içermeyen (oil-free) güneşten koruyucuları kullanın.
Cildinize fazla parlak diyerek, yağı kurutmak için sert sabun, alkol, fırça, kese kullanmayın. Cilt temizliğini günde 2-3 kezden fazla yapmayın.
Karma Cilt; Kozmetik olarak T bölgesi ; yüzün yağlı alanları olan yanaklar, alın burun ve çene daha fazla yağlıyken diğer alanlarda kuruluk gözlenir.
Normal karma ciltler için olan temizleme ürünleri yanaklar için nazik diğer bölgelerde daha sert etkililerdir. Yalnızca ihtiyaç duyulan bölgelere uygulayacağınız nemlendirici T bölgesinde sivilceye yol açabilir.
Yağ içermeyen güneşten koruyucular kullanabilirsiniz.
Cilt Bakım Ürünlerinin İçeriklerinden Bazıları ve Güneşten Koruyucular:
Kırışıklık ve güneş hasarını önleyen en etkili ürün güneşten koruyuculardır. UVB ve UVA ışınlarına karşı koruyucu özelliği olan , güneşten koruyucu faktörü (SPF) 15 ve üzeri olan ürünler cildin yaşlı görünmesini önlemektedir . Düzenli olarak güneşten koruyucu kullanmak derin kırışıklıklar ve koyu lekelerin oluşmasını engellemektedir.
Tretinoin ve Türevleri
Güneşin zararlı etkilerinden olan yüzdeki ince kırışıklıklar, koyu lekeler veya kabalaşmaya karşı etkilidir. Cilt renginin açılmasına , yenilenmesine yardımcı olmaktadır.
AHA (Alfa Hidroksi Asitler)
Şeker kamışı, elma, üzüm ve limon gibi bitki ve meyvelerde doğal olarak bulunan asitlerdir. Cilt üzerindeki ölü hücrelerin dökülmesi ve bu sayede daha düzgün , yumuşak, renk düzensizliği olmayan yeni bir cilde kavuşulması sağlanmaktadır.
AHA aynı zamanda cildin üst tabakası altındaki bağ dokusunun daha iyi üretimini, su kaybının ve ince kırışıklıkların azalmasını sağlamaktadır.
Kaçınılması gereken içerikler
Propilen glikol veya sorbital bilhassa hassas ciltlerde tercih edilmez.
SLS (sodyum lauryl sülfat) ve SLES(sodyum lauret sülfat) gibi sürfaktanlar şampuan, dişmacunu , traş kremi, kurutemizleme deterjanları bulaşık sabununda ve birçok endüstriyel temizlik maddesinde bulunur . Etki mekanizması nedeniyle duruladığınızı zannetseniz bile uzun süre saç ve derinizde kalıp yağ , nem ve amino asitleri söker atar. Ciltte kuruluk, kabalaşma ve yeni kıl ve deri oluşumunu bozar.

Kuruyemiş ve Oyuncak Parçaları Çocuğunuz İçin Büyük Risk

1 yaşın altındaki çocuklarda ölüm nedenleri arasında 5. sırada yer alan çocuklarda yabancı cisim yutma sırasında yapılması gerekenler ile ilgili Memorial Hastanesi Organ Nakli ve Çocuk Cerrahisi Bölümü�nden Doç. Dr. Turan Kanmaz bilgi verdi.

Küçük çocuklar yapılarındaki meraklılık ve araştırma özelliklerinden dolayı her türlü yabancı cismi ağızlarına götürmeye ve yutmaya eğilimlidir. Ayrıca diş sayısı ve yapılarının yetersiz olması besinleri çiğnemeden daha büyük lokmalar halinde yutmalarına yol açar. Ağızlarında bir şeyler olmasına rağmen konuşmaya, gülmeye, koşmaya ve oynamaya devam edebilirler.

KURUYEMİŞ VE OYUNCAK PARÇALARI RİSK OLUŞTURUR

Özellikle 1 ile 2 yaş arası çocuklarda yabancı cisim yutma ve buna bağlı solunum sorunları sıktır. Solunum yollarına kaçan yabancı cisimler arasında en sık saptananlar; çekirdek, fındık, fıstık gibi kuru yemişler, kuru üzüm, çiğnenmemiş besin artıkları ve oyuncak parçalarıdır. Bu tür besinler ve küçük parçalı oyuncaklar/cisimler 3 yaşın altındaki çocuklara verilmemelidir. Unutmamak gerekir ki; 1 yaşın altında çocuklarda yabancı cisimler ölüm nedenleri arasında 5. sıradadır. Solunum sistemine kaçan yabancı cisimler ani solunum sıkıntısı, morarma, öksürme ile kendini gösterirler. Bu durumda saniyeler içinde çocuk kaybedilebilir; acil servise ulaşıncaya kadar hızlı bir şekilde ağız içi parmakla kontrol edilip cisim çıkartılmaya çalışılmalı, çocuk ayaklarından baş aşağı tutulup sırtına elle vurularak cismin çıkartılmasına yardımcı olunmalı ve solunum durması söz konusuysa ağızdan ağza yapay solunuma başlanılmalıdır.



PİLLER VE MIKNATIS PARÇALARI BAĞIRSAK DELİNMELERİNE NEDEN OLABİLİR

Sindirim sistemine kaçan yutulan cisimlerin çok büyük kısmı ise çocuğa zarar vermeden bağırsaklar yoluyla atılır. Özellikle zehirlenmeye ve bir yerde takılmaya neden olabilecek yabancı cisimler tanımlanmalı ve erken çıkartma işlemi yapılmalıdır. Çocuklar genellikle oyuncak parçaları, metal para, çivi, vida, pil gibi maddeler yutarlar. Temizlikte kullanılan kireç çözücü, deterjan, yumuşatıcı gibi sıvı yabancı cisimler içerdikleri asidik ya da bazik madde oranına göre yemek borusu ve midede hasar yapabilir ya da zehirlenmelere yol açarlar. Yutulan katı yabancı cisimlerin çok büyük kısmı ise yemek borusunun başlangıç kısmına takılır. Yemek borusunu geçip mideye ulaşan cisimler genellikle sorunsuz olarak kendiliğinden çıkarlar. Nadiren uzun/geniş cisimler mide çıkışında ya da ince bağırsak kalın bağırsak birleşim yerinde takılabilirler. Sindirim sisteminde takılan cisimlerin ise kimyasal ya da mekanik yollarla sıkıntı yaratma riskleri vardır. Özellikle piller ve mıknatıs parçaları bağırsak delinmeleri gibi önemli sorunlar yaratabilirler, bu nedenle acilen çıkarılmalıdırlar. Yabancı cisim yutma sıklığı %4�lere kadar varan yükseklikte saptanırken, en sık metal para yutma olayıyla karşılaşılır. Bu durum 6 ay ile 4 yaş arası çocuklarda sık olarak görülmektedir.



ANİ MORARMA, ÖKSÜRME VE SOLUNUM SIKINTISINA DİKKAT

Yemek borusunda takılan yabancı cisimlerde; yutma güçlüğü, yemeği reddetme, aşırı salya oluşması, kilo kaybı, kusma, göğüs ağrısı, boğaz ağrısı, öksürük, açıklanamayan ateş ve bilinç değişikliklerine kadar varan bulgular saptanır. Çocuğun muayenesinde bir şey saptanamayabilir, en önemli tanı aracı şüphelenmektir, özellikle oynarken ani morarma, öksürme, solunum sıkıntısı gibi öyküler önemlidir.

Yabancı cisim yutma öyküsü ile başvuran hastaya hastane koşullarında anestezi altında girişim yapılır. Işıklı bir kamera sitemiyle çocuğun solunum yolları veya yemek borusu incelenip özel cihazlarla yabancı cisim çıkarılır. Erken tanı almış ve yabancı cismi çıkarılmış çocuklar hemen taburcu olabilirken, geç başvuran hastalarda ya da sisteme hasar veren yabancı cisim olgularında uzun süreli hastane yatışı ve tedaviler gerekebilir.

KADINLAR İÇİN KÜRESEL FON

Küresel Fon kadınlar için insan haklarının korunması ve geliştirilmesine kendisini adamıştır. Okuryazarlık, aile içi şiddet, ekonomik bağımsızlık ve uluslararası kadın ticareti, gibi çok geniş bir yelpazeye yayılan konulara destek verir. ABD dışında kurulan kadın gruplarını özellikle şu alanlarda destekler:

1. kadınlar için ekonomik fırsat ve bağımsızlık
2. eğitime ulaşmada artış
3. kadınların sağlık ve doğum yapma haklarını geliştirme
4. kadınlara yönelik şiddetin engellenmesi
5. zararlı geleneksel uygulamalara karşı koyma
6. kadınların siyasi katılımını güçlendirme
7. engelli kadınlar için eşit hakların sağlanması
8. kadınların bilişim teknolojisine ulaşmalarının geliştirilmesi



Başvuru Kriterleri:

Kadınlar için Küresel Fon, kadınların ve kızların insan haklarını geliştiren kadın gruplarını destekler. Fonlanan grupların ilgili oldukları konular aşağıdakilerle sınırlı olmamakla beraber şunlardır:

* Barış Tesisi ve Cinsiyete Dayalı Şiddetin Sonlandırılması
* Sağlık, Cinsellik ve Doğum Yapma Haklarının Geliştirilmesi
* Yurttaşlık ve Siyasal Katılımı Yaygınlaştırma
* Ekonomik ve Çevresel Adaletin Sağlanması
* Eğitime Ulaşılabilirliği Arttırmak
* Toplumsal Değişime Yönelik Filantropiye Hız Kazandırma

Başvuru Şartları: Lütfen başvuru yapacak grubun hibeye hak kazanması için aşağıdaki kriterlere tamamıyla uygun olması gerektiğini göz önünde bulundurun.

Grup:

* ABD dışındaki bir ülkede kurulmuş olmalıdır. ABD menşeli oluşumlara destek verilmez.
* Kadınların eşitliğine ve insan hakları konusuna kendini adamış olmalıdır ve bu etkinliklerine açıkça yansımalıdır.
* Beraber çalışan bir grup kadın olmalıdır. Bireysel başvurular kabul edilmez.
* Liderlik, yönetim ve yürütme kadınlar tarafından yapılmalıdır. Liderlik rollerinin tamamı veya büyük bir kısmı kadınlar tarafından üstlenilmiş olmalıdır.

Öncelikler: Küresel Fon’a her sene 3000 civarında başvuru alıp yılda sadece 400 kadarına hibe vermektedir. Maalesef yukarıda belirtilen koşulları yerine getiren her gruba fon imkanı sağlanamamaktadır. Şu gruplara öncelik verilir:

* Başlangıç aşamasında olan veya kuruluş fonuna ihtiyaç duyan ve büyük bağışçı kurumlara ulaşamayanlar. Grupların fonlanabilmesi için STK olarak kayıtlı olmasına gerek yoktur.
* Kadınların kendi toplumlarında üzerine gitmesi zor veya çelişmeli olan ve aynı zamanda kadının insan haklarını gerçekleştirmek için de büyük önem arz eden konular üzerinde çalışanlar,
* Mülteciler, kırsal alandaki kadınlar, lezbiyenler, seks işçileri, engelli kadınlar ve etnik, dini ve kültürel azınlık mensubu kadınlar gibi marjinal kesimden gelen kadınlar tarafından örgütlenen ve yürütülenler.
* Son derece kısıtlı fon imkanları olan bir bölge veya ülkedeki oluşumlar.
* Etkinliklerinden yararlananların veya bu etkinliklerin hizmet verdiği kişilerin bakış açılarını da etkin bir şekilde içine almak isteyenler.

İstisnalar: Lezbiyen/gay/biseksüsel/cinsiyet ötesi örgüt mensubu lezbiyenler veya engelli insan topluluklarındaki kadınlar gibi marjinal gruplara yönelik olması halinde, karma cinsiyetli örgütlerdeki kadın odaklı projeler zaman zaman Küresel Fon tarafından destek bulur.

http://www.globalfundforwomen.org/3grant/criteria-guidelines.html


Fon Miktarı:500$ ile 20.000$ arasında değişen, yürütme ve proje harcamaları için verilen hibeler.

İletişim Bilgileri

Adres: 1375 Sutter Street, Suite 400 San Francisco, CA 94109, USA
Tel: (415) 202-7640
Faks: (415) 202-8604
e-posta: gfw@globalfundforwomen.org Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir
Web: www.globalfundforwomen.org



Kaynak: http://www.stgm.org.tr/fondetail.php?fundid=32